Başlarken…

Yazar: on 30 Haziran 2022

               Bir yola çıktık, sonu neye varır şimdiden kestirmek zor. Yazmadan, üretmeden dahası zorlamadan, zahmete girmeden bir yere varılmayacağının farkındayız. Kendimiz için istiyoruz en çok, yazdıklarımız okunur mu diye bir endişemiz de yok. Hatta birileri okuyacak diye ödümüz kopuyor. Bununla birlikte yazmadan kendimizi de geliştiremeyeceğimize inanıyor, yazmanın, üretmenin sorumluluğumuzun bir gereği olduğunu düşünüyoruz. 

            Kalabalığa benzemek gibi bir kaygımız yok. Toplumla her konuda uzlaşmak zorunda da hissetmiyoruz. Üstenci değil ama seçkin olanın, soylu olanın peşindeyiz. Kolaycılığa düşmeden her şeyin en iyisini aramanın, özgün ve derinlikli olanın, “yitik hikmet”in arayışındayız. 

            Çoğunluğun keyfi değil azınlığın haklılığı bizi daha çok heyecanlandırıyor, bize dayatılan kültürle hesaplaşmak istiyoruz. Popüler/öykünmeci kültürün, her şeyi bir alışveriş metaı gören döngüsüne, tarihimize ve inancımıza düşman bir tutumla bize ait ne varsa değersiz,  “eskilerin masalları” muamelesine tabi tutan yaklaşımına en yüksek perdeden itirazımızı dile getiriyoruz. Sanat , edebiyat ve bilumum insani düşünsel etkinliklerimiz; halkımızın tarihsel birikimine, inanç ve değerlerine bağlı kalarak onların heyecan ve duyuşlarını yansıtıcı ifade araçlarıdır. Amaçla aracı karıştırmadan bütün okuma, yazma, düşünme ve üretme etkinliklerimiz de bu amaca hizmet etmeli diye düşünüyoruz. Sanat ve edebiyatın toplumları dönüştürücü gücünü hafife almanın sancılarını yüreğimizde hissediyor; bu minvalde oluşan tek/elin çoğunluğun lehine kırılması için gösterilen her çabanın önemine dikkat çekiyoruz. Bize ait bir sanat ve edebiyat dünyasının ihmal edilmesinin faturasını biz çokça ödedik, bizden sonrakiler ödemesin diye bütün çabamız.        

                 İki yüzyıllık Batılılaşma serüveni ile bir kesim, bu süreçte geçmişimize ve geleneğe düşman olurken diğer bir kesim de buna tepki olarak giderek kalınlaşan muhafazakâr, sığınmacı tavra sahip çıktı. Her iki tavrın giderek birbirine yakınlaştığı, verimsiz, kısır; nitelikli olanın var olmasını imkânsızlaştıran bir kargaşa ortamına doğmak da bizim talihsizliğimiz. Bu kargaşa ortamından başımızı kaldırıp gündelik siyasi hesaplardan, kısır tartışmaların uzağında kendi fikir ve sanat kozamızı sabırla işlemekten başka bir çıkışımız yok. Modern yaşama tasallutundan kendimize ait değerlere, özümüze dönerek kurtulabilir; yüzyılların bilinçaltımıza yerleştirdiği aşağılanmadan kendimize ayna tutarak yola çıkabiliriz. Her şeye rağmen umudumuzu diri tutmayı mümkün kılan gerekçelere sahibiz. Yenilmiş bir medeniyetin çocuklarının silkinerek ayağa kalkacağı güne bugünden hazırlık yaparak yine, yeniden Sezai Karakoç’tan ödünçle bir “gül medeniyeti” inşa edebileceğimizi bütün insanlığa gösterebiliriz. Toprağı sabırla eşeleyecek, tohumun fideye, fidenin meyveye durmasını bekleyecek;  bize ait olana ilgi gösterecek ve bunu utanmadan yapacağız. Kaybolmuş/yitirilmiş neyimiz varsa onu ortaya çıkaracak ve tüm insanlığın hizmetine sunacağız. İşe kendimizden başlayacak, yaralarımızı göstermekten çekinmeyeceğiz. Gerekiyorsa kangrene dönüşmüşse kesip atabilme cesaretine de sahip olacağız. Kendimizi daha iyi tanımak /tanıtmak, okumak, okutmak ve anlamaya çalışmak gayreti ve heyecanı ile bu kuşatmayı yarabiliriz. Şüphesiz bu; zahmet, ıstırap ve büyük emek isteyen bir mücadeleyle olabilir ancak. Büyük bir risk de barındırmaktadır, bu tutum.

                 Sonra bugün, meşruiyeti sorgulanan, varlık sebebi tartışılan bir modernleşme projesi ile de hesaplaşmak zorundayız. Salt ekonomik ve askeri güçten meşruiyet alan bu Modernite projesinin sürdürülebilir olma şansı kalmamıştır. Dünyanın büyük çoğunluğunun açlıkla pençeleştiği, iki büyük Dünya Savaşıyla paylaşım ve bölüşüm adaletsizliğinin devam ettiği, servetleri devletleri tehdit noktasına gelmiş bir oligarklar sisteminin kendi kendisini imha edebileceği bu barbarlık düzeni, bunun doğal sonucudur. Modernite veya modernlik; Uygarlık adına insanı, fıtrattan koparmış, çeşitlilik ve zenginliği hesaba katmaksızın en nihayetinde insanı kendine yabancılaştırmış ve yalnızlaştırmıştır. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini hesapsızca tüketmiş, alın teri ve emeği sömürmüş, sorumluluk ve hesap verme kaygısı taşımaksızın doğal dengeyi ve çevreyi bütün canlılar aleyhine tahrip etmiştir. Bilim ve teknolojiyi amacından saptırmış ve dünyayı birkaç kez yok edebilecek silah teknolojisini  azgın bir güruhun çıkarına veren bu medeniyet anlayışının insanlığa verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. 

           Bütün toplumların tüketim alışkanlıklarının ve ihtiyaçlarının aynılaştığı, yerel ve yerli olanın kıyıma uğratıldığı; herkesin, arasına karbon konulmuşçasına benzer olduğu, benzerini ürettiği çağ içre dünya, farklı ve özgün bir düşünce pratiğine ihtiyaç duymaktadır. İnsanlığın birikimini hesaba katan sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve askeri kodları “gökle “ irtibatlı bir düşünce ve eylem pratiğiyle tarihte özgürlük, sorumluluk, alın teri ve emeğe dayanan, yeni bir medeniyet anlayışı bugün değilse yarın mutlaka zuhur edecektir. Bidayetinde “söz ve kalem”  olan bu medeniyetin taşıyıcı araçları yine söz ve yazıdır. Dolayısıyla asıl mücadelemiz sanata, edebiyata dayanacak; Nuri Pakdil’in yerinde tespitiyle “ Sanatla başladı yabancılaşma. Sanat ve edebiyatla ayağa kalkacağız.” Bize düşen, çağını ve inancını kuşanıp insandan yana tutum alan bir sanat, edebiyat ve düşünce ikliminin kilometre taşlarını döşemek.

        Son olarak şunu da belirtmeliyim: Takdir edilmeyi değil takdir etmeyi her şeyden çok önemsiyoruz. Eli kalem tutan genç yetenekler adına da heyecanlıyız. Onların yitip gitmesine müsaade etmek istemiyoruz. “Defterimde birikmiş sözlerim var” diyebilme cesaretindeki herkesedir çağrımız. Sanat, edebiyat, şiir, anlatı, öykü, deneme, eleştiri, sinema, müzik, felsefi ve düşünsel yazılar kısaca yaşama dair ne varsa bu sitede yer alacak. Herkesin bizim gibi düşünmeyeceğini, bizden farklı düşünenlerin olduğunu bilerek onlarla da bir köprü kurarak etkileşime açık bir zemin olsun istiyoruz. Buradan bakışmaya, ön yargısız herkesle bir olmaya onlarla birlikte yol almaya talibiz. Diri bir tartışma zemini için imkân ve fırsatlarımızı herkesle bölüştürmeye açığız. Ancak kısır tartışmalara, günü birlik siyasi olayları malzemeleştirmeye, kutuplaştırmaya, insanları ötekileştirmeye, değer ve inançlarımızı aşağılamaya, onlara ters düşen konulara müsaade etmeyeceğimizin de bilinmesini isteriz. 



“Başlarken…” için 2 Yorum yapılmış

  1. İsmail Amedi dedi ki:

    Elinize sağlık güzel olmuş.
    Çeşitli konular arasında iyi bir bağlantı örgüsü ve özeti verilmiş…
    Devam inşaallah

  2. Sıracettin Aslan dedi ki:

    Seyfettin hocam, teşekkür ederim, müstefit olduk. Selamlar.

Sıracettin Aslan için cevap yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.