Sosyoloji- Sağlık İlişkisi (1): Biyopsikososyal Model

Yazar: on 12 Temmuz 2022

Sosyoloji, İnsanlar arası ilişkileri ve bu ilişkilerden doğan toplumu bilinçli, amaçlı ve sistemli bir şekilde inceleyen bir bilimdir. Bir diğer açıdan sosyoloji, toplumsal olayların sadece görünen ve işleyen yönüyle ilgilenen bir bilim değildir. Bu bilim aynı zamanda olayların görünmeyen yönlerini, tarihsel arka planlarını da açıklamaya çalışmaktadır. Sağlığın tanımına baktığımızda ise vücutta sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değildir. Sağlık, vücudun biyolojik, sosyal, ruhsal ve tinsel anlamda tam bir iyilik içinde olmasını ortaya koyan bir durumu ifade etmektedir. İki alanın tanımlarına baktığımızda, dikkat çekici bir ortak durum görülmektedir. O da olayların tek bir nedene bağlanmaması durumudur. Günümüzde gittikçe karmaşık hale gelen toplumsal yapının, sağlık ve hastalık alanında da kendini gösterdiğine şahit olmaktayız.    

Tarihsel süreçte bilgi ve teknolojinin artmasına paralel olarak sağlık ve hastalıkla ilgili kavramlar ve yaklaşımların da değiştiği görülmektedir. Ancak değişmeyen durum ise birey ve toplumların sağlıklı bir yaşama olan ihtiyaçlarıdır. Sağlık ve hastalıkla ilgili değişen kavram ve yaklaşımların temel amacı, sağlık alanını bir iktidar alanı olmaktan çıkarıp bir hizmet alanına tevdi etmektir. Hastalık yerine sağlık, müdahale yerine gözetim, tedavi yerine ilgi, hasta yerine danışan kavramlarının kullanılması çabası böylesi bir değişimin sonucudur.  Böylece sağlık alanında oldukça mekanik bir anlayıştan daha insani bir anlayışa geçilmesi hedeflenmektedir.

Sosyolojinin sağlık alanına müdahil olması tam da böylesi bir yaklaşımın hayata geçmesiyle başlamaktadır. Sağlık sosyolojisi, sağlık ve hastalık kavramlarının toplumsal ve kültürel yapı içerisinde incelenmesinin gerekliliğine dikkat çekmektedir. Sağlık sosyolojisinin temel iddiası, sağlık alanında, sadece tıp bilim dalı merkezli düşünülmemesidir. Sağlıklı yaşam formlarının inşası için tıbbın yanında, sosyo-kültürel süreçlerin de tedavi sürecine dâhil edilmesinin sağlanmasıdır. Çünkü hastanede tedavi alan birey, sadece teşhis ve tedavi görmek istememektedir. Hasta birey aynı zamanda, bu süreçte neler hissettiğini paylaşmak, değerlendirmek ve anlamlandırmak da istemektedir. 

Biyomedikal sağlık modeli, yaklaşık iki yüz yıldır tıbba egemen olan bir sağlık anlayışıdır. Bu model, sağlık alanında akıl ve bilimin daha geleneksel formatlara karşı almış olduğu galibiyeti ifade etmesi açısından elbette ki önemlidir. Bu model, hastalığın nedenleri üzerine ortaya atılan “Mikrop Teorisi”’nin bir çıktısıdır. Bu model ayrıca hasta kavramının, zihinden ziyade bedene hitap eden bir durum olduğunu ortaya koymaktadır. Biyomedikal modelin en çok tartışıldığı anlayışı ise beden ve ruhu birbirinden bağımsız olarak incelenmesi gerektiğine inanmasıdır. Ancak ne var ki insan bedeni, bir makine gibi birbirinden bağımsız parçalar şeklinde tamir edilecek nitelikte bir yapıda değildir. Bir çok faktörü içinde barındıran bu beden her biri birbiriyle ilişkili olan bir bütündür. İnsan bedeni duyguyla müzeyyen kılınan, akılla donatılan ve ruhla ufuk aralayan nevi şahsına münhasırdır. Dolayısıyla biyomedikal model, sağlık alanındaki yeni paradigmalar tarafından bu anlamda ciddi şekilde tartışılmıştır. Sosyolojik anlamda baktığımızda böylesi indirgemeci, parçacı yaklaşım, sağlığı ve hastalığı toplumsal bağlamından da koparmaktadır. 

Sosyolojik perspektife göre sağlık ve hastalık konusu, sadece biyolojik ve bireysel fenomenlerin konusu değildir. Bu konu, bireylerin yaşam koşulları, beslenme alışkanlıkları, dini pratikleri, aile yapıları ve ekonomik durumları gibi birçok sosyo-kültürel faktörün, sürece dâhil edilmesi gereken çok boyutlu bir konudur. Çünkü yukarıdaki sosyo-kültürel durumların söz konusu mikroba yakalanma riskini artırdığı bir realitedir. Örneğin, güneş gören bir binanın ara katında ikamet eden aile bireylerinin, güneş görmeyen, rutubetli bir evde yaşayan aile bireylerine oranla astım, zatürre ve romatizmaya daha fazla yakalanma riski bulunmaktadır.  Yine bir mekân sosyolojisinin yapıldığı analizlerde bu durumu görmek ve anlamak güç değildir. Yeşil alanlar, spor alanları, yürüyüş alanları, binaların dizaynı, ekolojik farkındalık, sokak ve caddelerin temizliği, alt yapı unsurlarının yeterliliği, oyun alanlarının düzenlenmesi, ısınmada kullanılan enerji biçimi gibi sağlıklı kent iddiası yerleşim yerlerinin üzerinde hassasiyetle durması gereken hususlar değil midir? Dolayısıyla sağlık hastalık konusunda toplumsal ve kültürel faktörlerin de tedavi sürecine dâhil edilmesi daha kapsamlı ve etkin bir yöntem olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Hasta kişi sadece biyolojik bir bedene sahip olan bir varlık değildir. Hasta veya danışan, aynı zamanda bir zihne ve ruha da sahip olan çok boyutlu bir varlıktır. Hastayı biyolojik, sosyolojik, kültürel, ruhsal ve hatta tinsel boyutları olan çoklu bir yapıda değerlendirmek gerekmektedir. Bu şekilde bir yol izlendiğinde hasta bireyin, kendisini bir nesne olarak hissetmesinin önüne geçilmiş olacaktır. Aynı şekilde doktor ve sağlık çalışanlarının da işine yabancılaşmasının önüne geçilmiş olacaktır. Burada şu gerçeğin altını çizerek ifade etmeliyiz ki sağlık alanında geliştirilen, içinde sosyolojik perspektifin de yer aldığı ve adına biyopsikososyal model denilen bütünsel yaklaşım modelinin temel iddiası şudur: Biyomedikal sağlık modeli reddedilecek ve yabana atılacak bir yaklaşım değildir. Ancak indigemeci yaklaşımın sakıncalarını ortaya koymak gerekmektedir.

Biyopsikososyal model, insanın zihin, ruh ve beden boyutlarının ıskalanarak sadece biyolojik boyutun bağımsız bir nesne gibi ele alınıp onarılması düşüncesine karşı çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle geliştirilen bu yeni paradigma, sağlık ve hastalığın sadece biyolojik değişmelerle ilişkili olmadığını daha geniş anlamda dini, sosyal, kültürel ve ekonomik bağlam tarafından biçimlendirildiğini savunmaktadır. 

Sağlığı ve hastalığı anlayabilmek için güç ilişkilerini ve toplumsal eşitsizlikleri de anlamamız gerekir. Bu anlamda önemli toplumsal değişkenlerden olan yaş ve cinsiyet, sağlık sosyolojisinde dikkat çekici olarak önümüzde durmaktadır. Örneğin yaş kategorisine baktığımızda çocuklar ve yaşlılar, en fazla hastalanan bireyler arasında yer almaktadır. Cinsiyet değişkeni açısından ise kadınlar, erkeklere oranla daha sık hastalanmakta ve yardıma daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Kadın sağlığı konuları erkek sağlığı konularından daha karmaşık bir yapıdadır. Biyolojik faktörler itibariyle, yaradılışları farklı olan iki vücut tipinin karakteristik özellikleri ve hormonal yapısı ayrı olduğundan ortaya çıkabilecek hastalıklar da kendine özgü bir yapıda olmaktadır. Demografik veriler bağlamında bir diğer sosyolojik değişken ise medeni durum değişkenidir. Boşanmış ve dullarda, hastalık riskinin arttığı bilimsel bir tespit olarak görülmektedir. Ancak aile olmak, beraberlik ve dayanışma ruhu bakımından bir arada kalmayı sağlamaktadır. Bu birliktelik ruhu ise insan ömrünü uzatmaktadır. Hatta bu ruh, insanın daha sağlıklı olmasına imkân sağlayan bir unsur olmaktadır. Sağlık-toplum ilişkisinde ele alınacak değişkenler arasında etnisite, coğrafi yapı, kır hayatı ve kent hayatı, toplumsal sınıf, dini yapı ve nüfus yapısı gibi unsurlar da etkili ve incelenmeye değer değişkenler olarak görülmektedir. Hastalığın sadece bireysel ve biyolojik bir durum olmadığını iddia eden sosyolojik bakış, birçok alanda olduğu gibi sağlık ve hastalık alanında da holistik (bütünsel) bir bakış açısını önermektedir. Bir başka ifadeyle sosyoloji-sağlık ilişkisinde bir kimsenin hasta oluşu sadece o kişinin sorunu değildir. Kişinin hasta veya sağlıklı oluşu, ailesinden başlayarak toplumun tümünü domino taşı gibi etkileyen toplumsal bir durum olabilmektedir. 

Özetle sağlık ve hastalık alanındaki yeni arayışlar neticesinde sosyolojinin önemi ortaya çıkmıştır. İndirgemeci yaklaşıma karşı çıkan sosyolojik bakış, sağlık ve hastalık konusunda da görünenin arkasında yatan birden çok sebebin olabileceğine dikkat çekmiştir. Toplumsal ilişkilerin yoğunca yaşandığı hastane ortamlarında sosyolojik verileri tedavi süreçlerine dâhil etmek daha somut, isabetli ve etkili neticelere ulaşılacağı anlaşılmıştır. Hasta bir bireyin, hastalığının yanında değerleri, kültürü ve inancı olan bir bireydir. Dolayısıyla hastayı bu bütünsellikten kopartarak mekanik anlamda bir teşhis-tedavi sürecine dâhil etsek dahi tam bir iyilik halinin gerçekleşmeyeceği ortaya çıkmıştır. 

Ruh sağlığı yerinde olan insanın kendisiyle, sosyal çevresiyle ve inançlarıyla düşünsel ve davranışsal açıdan sağlıklı ilişkiler kurabilen insan değil midir? Biz insanı sadece kanla, etle ve kemikle izah edebilir miyiz? İnsan dediğimiz zaman, bütün bunlarla birlikte koca bir zihne ve uçsuz bucaksız bir anlam dünyasına sahip olduğunu nasıl unutabiliriz? Hasta bireylerin, hastaneye gelirken sadece hastalıklarını beraberinde getirdiklerini mi sanıyorsunuz? Hasta bir insanı inançlarından, değerlerinden, kültürel yapısından nasıl ve ne kadar uzak tutabilirsiniz? İnsanlar türbülans yaşarken, bir dayanak istemediklerini mi sanıyorsunuz? Bir hastanın, güven içerisinde inanarak tedavi olmak için bir dine/mezhebe bağlanma gereğini hissetmediğini nasıl düşünebilirsiniz? Hangi doktor, ruhun esenliğini ağrı kesiciyle sağlayabilir? Hangi hemşire tebessümün, eğer varsa, kanuni dayanağını ortaya koyarak hasta üzerindeki terapötik etkisini ölçebilir? Hastanın hikâyesi (epikrizi) ilgiyle dinlendiği zaman, hastadan nasıl ve hangi zehirlerin çıktığını kim tespit edebilir? Hastayla ana diliyle iletişime geçmenin, hasta üzerindeki moral ve motivasyon düzeyini hangi medikal cihaz ölçebilir?

Maddi âlemin çok fazla pohpohlandığı bir çağda, mahiyeti sadece et ve kemik olmayan hasta bir insanı, muayene odasında şefkatle ağırlamanın ve ilgiyle dinlemenin, prosedürde bir karşılığı var mıdır? Bilemiyorum.

Bu da, çok boyutlu olmanın çokça olanı…       

Yararlanılan Kaynaklar  

  1. Kasapoğlu, A. (1999), “Sağlık Sosyolojisi”, Sosyoloji Derneği: Ankara.
  2. Şener, S. (1998), “Sosyoloji Sosyal Bilimlere Alternatif Yaklaşım”, İnkılap Yayınları: İstanbul.
  3. Arslan, A. (2012), “Sosyoloji ve Yöntem Yazıları”, Kalkan Matbaacılık: Ankara.
  4. Tecim, E. (2016), Sağlık Sosyolojisi Yazıları”, Açılım Kitap: İstanbul.


“Sosyoloji- Sağlık İlişkisi (1): Biyopsikososyal Model” için 10 Yorum yapılmış

  1. İsimsiz dedi ki:

    Öncelikle bu güzel konunuz için elinize, kaleminize sağlık hocam.Konu aldığınız model bu hastalıklı zamanlarda sağlık ve hastalığa olan yaklaşımı umarım değiştirir. Hastalıkta veya sağlıkta her şeyin bedensel olmadığını ruhun ve diğer faktörlerin de önemli olduğunu sizin de yazmanız mutlu etti. Daha nice böyle güzel yaklaşımlarınıza.

  2. Mehmet Maksut dedi ki:

    Kaleminize sağlık üstadım. Hayatın bütünlüğünde olaylara bakmayı becerebilen hakikate daha yakın olandır…

  3. Serkan karakız dedi ki:

    Yazınız çok iyi olmuş elinize sağlık değerli hocam. Nice güzel yazıları kaleminizden okumak dileğiyle.

  4. İbrahim Nacak dedi ki:

    Habib bey kaleminize sağlık.

    Özellikle pandemi döneminde sağlık konusunun hayatımızda birinci derecede yer alması, meselenin sadece medikal boyutta ele alınamayacağını açıkça gösterdi. İnsan ve toplum hayatiyetinin ön koşulu olarak sağlık, toplumsal kurumlar arasında (aile, din, eğitim, siyaset ve eğitimin yanında) otoritesini/iktidarını yeniden tesis etti. Vurguladığınız gibi sağlık olgusunun sosyo-kültürel bağlamı ihmal edilirse, insanı insansızlaştıran mekanik bir toplum tasarımı ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla öncelikli sorumluluk, kamu hizmetlerinin yürütücüsü olarak sağlık otoritelerinin, çok boyutlu ve bütüncül bir paradigma ile toplumsal programlarını revize etmeleridir.

    • Habip MEÇİN dedi ki:

      Çok teşekkürler İbrahim hocam değerlendirmeleriniz için. Ebetteki her şeyden önce insan bedeninin toplumsal bir olgu olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Hastalığın ise sosyal bir durum olmasının anlaşılması etkin bir çözüm için elzemdir. Bu bakımdan sosyoloji daha çok, hastalığın nedenlerini toplumsal yapı içinde aralayan bir çabayı önemsemektedir.

      tekrardan teşekkürler İbrahim Hocam..

  5. melek dedi ki:

    hocam, emeğinize sağlık. Verimli bir yazı olmuş ?

  6. Hasan arkan dedi ki:

    Kaleminize, yüreğinize sağlık değerli hocam. Nice öğretici, ufkumuzu açan güzel yazıları kaleme almanız dileğiyle…

  7. Recep dedi ki:

    Kalemine sağlık habib hocam.

  8. Hüseyin Mazlum dedi ki:

    Kalemine sağlık kıymetli hocam. Güzel konulara parmak basıyorsun. istifade ediyorum. teşekkür ederim.

  9. Ayşe Meryem dedi ki:

    Bu değerlendirme sağlık, göç ve daha birçok toplumsal alan için geçerli … Emeğinize sağlık hocam .

Serkan karakız için cevap yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.