Yoksun

Yazar: on 16 Temmuz 2022

Neredesin! 

Seni aradım bugün şehrimin sokaklarında… 

Neredeydin! 

Sana hiç rastlamadım ve senden bir iz bir alamet görmedim… 

Kaldırım taşlarına sinen günahların izlerine baktım kara kara… 

Ve baktım yine tip tip giyinmiş genç erkeklere ve başı açık  kızlara….

Yalnızlık bir daha derimin gözeneklerine sindi ve seni dahi bulamadım yanımda… 

ALLAH’IM! 

Hangi Tur’u tepeme dikersen dik! 

Hangi siccili üzerime yağdırırsan yağdır, kendimi bu yalnızlıktan ve seni yanımda, yanı başımda bulamamanın, uzaklarda bilmenin acısından, sızısından ve garipliğinden sıyıramıyorum…  

Bugün sensiz dolaştım sokaklarda… 

Bugün çaresizlik denizinde yüzdüm ve bu çaresizlik bıçağıyla yüzdüm derimi… Geçmişimi… Geleceğimi… 

Bakışlarım kesip biçti gözlerimi… 

Ağaçlardan ceviz değnekleyip düşürür gibi ayaklarımın dibine düşürdüm bir bir özlerimi… Ama sen yoktun ve hala yoksun… 

Kâbe benimle senin arana girmemeliydi! 

Çok uzak! Kâbe aramıza giremeyecek kadar uzak… 

Namaz belki de benim önüme serdiğin tuzak! 

Kıble tuzağın içinde sırıtan bir başka tuzak… 

Sen Kâbe’ni benim gönül sahramın içine dikip ona yönelmemi istesen de uzak… 

Yine tuzak ve yine tuzak içinde tuzak…  

Sana yönelmek bile bana uzaklık hissi veriyor… 

Yönelmek de uzak…

Allahım! İnan ki çok sensizim… 

İnan ki yönsüz ve çaresizim… 

Ağaçsızım, kaldırımsız ve kaldırım taşsızım… 

Beni bıraksan girerdim bir ağacın gölgesine ve Musa’dan daha derin bir nalinle daha acıklı ve incitici bir iniltiyle inlerdim de çığlığımla “Hangi kavim helak olursa olsun” derdim…

Derdim!.. 

Bütün benliğimle söylüyorum ve inkârsa inkârımı, isyansa isyanımı deşifre ediyorum… 

Ben Tren raylarının üzerinden geçtiğimde Musa, Medyen’e nazır o ağacın altında, çok çok gerilerde kalmış, çaresizliğini diline dolayan cümlecikler benim çaresizliğimi dillendiren cümlelerin enkazının altında kalmıştı… 

Mağara yarenlerinin mağara girişinde dillendirdikleri dualar benim dualarımın, nidalarımın denizinde boğulmak üzereydi… 

Neredeyse küfrün, inkârın, ümitsizliğin eşiğine varmış nidalarıma, çaresizlik ve yalnızlığıma “Kulcağızım bu ne heyecan, bu ne gerginlik, bu ne feryad u figandır… Kâbeleri, kıbleleri aradan kaldırdım ve seni rahmet, re’fet elimle, mağfiret dolu avuçlarımla göğe kaldırdım… Sen katımdasın seni yaklaştırıp yakınlaştırdım” demeni beklerdim…  

Hayatımda yoksun ve hayatım senden yoksun… 

Oysa sen hayatta çok, hatta hayattan da çoksun! 

Neden kendini benden gizliyor, saklıyorsun? 

Musa görmeyi, İbrahim tatmin olmayı istedi. 

Ben de seni yanı başımda bulmayı ve bilmeyi istiyorum… 

Neden Tur’da varsın da benim diyarımda yoksun/diyarım senden yoksun… 

Kulların varsın “Bu kâfir ne saçmalıyor” desin ve benim ölümle nikâhımı kıysın… Sensizliğe, senden uzaklığa, sana karşı ümitsizliğe ve kurnazlığa isyan ve inkârımı anlamasın… 

Ben sana varırken onlar beni benden ve kendilerince oluşturdukları inançtan sıyırsın… Senden ayrıştırdıkları ucube dinden çıkarsın… 

Senin adına ve senin adına inşa ettikleri demirci dükkânında şeytanın yaratıldığı ateşte pişirdikleri kılıçla canımı bedenimden ayırsın… 

Zararı ve ziyanı yok!

Mümin elbisesi içinde kâfir kalmaya ve mümin adıyla sokaklarda müşrik gezmeye, münkir gezmeye, sensiz gezmeye takatim yok. 

Baktığım hayatta ya sen yoksun veya kesinlikle sen yoksun veya asla oraya uğramamışsın ve ebediyen yoksun ve kesinlikle yoktan da öte yoksun!

Olmadığın yerlerin yanına “sütun sahipleri” diye nitelediğin kavmin sütunlarından daha muhkem ve kavi, daha uzun sütunlar dikip senin adına davetler, davetiyeler dağıtılıyor… 

Sen orda da onda da yoksun biliyorum… 

Orada seni bulmak için çok dikilip durdum ama sen orda da yoksun ve oralar da senden yoksun… 

Gördüğüm o ki bütün Rabliğin, ilahlığın büyüklüğün ve azametinle hayattan kulların tarafından çıkarılmış kovulmuşsun! 

Babalarını evden çıkaran çocuklar görmüştüm… 

Ama biliyorum ki sen asla bu durum ve benzetmenin içinde de yoksun! 

Allahım! 

Ben bugün bütün şehri baştanbaşa aradım ve gördüm ki sen en büyük mabedinden en küçük dükkânına kadar… Ağaçlarının gölgesinden, kaldırım taşlarından ta şehrin bittiği ve tarlaların başladığı yere kadar hiçbir yerde yoksun!.. 

Hayatım ve hayatlar, sen onlardan ne kadar yoksun isen onlar senden bin kat daha yoksun… 

Çaresizlik içinde kıvranıp can çekişen kurbanlık koyun gibiyim, kesmeye gel! 

Bari senin bıçağınla kesilen varlığım seni yanı başımda bilsin, senin bıçağınla bir adak olduğunu sansın… 

Sen zaten birsin. 

Ve herkesin tek bildiği, birlediği kelimelerin içinde de yoksun. 

Zira kelimeler senin birliğini anmaktan da anlamaktan da yoksun…



“Yoksun” için 1 Yorum yapılmış

  1. Kerem'in babası dedi ki:

    Kalemine ve yüreğine sağlık üstad.

Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.