Sıradanlık Felsefesi

Yazar: on 25 Şubat 2020

                   “Ben gizli bir hazineydim; bilinmek istedim, mahlukatı yarattım.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa, 2/132)

         Ben Adem. Büründüğüm rollerden, edindiğim amaçlardan usandım. Yalnızlığı giyinmek ile belirlenmiş sıradan süreyi sıradan şekilde tüketmek arasında bocalıyorum. Bunca yalan, bunca tiyatro sahnesi çekilmez ya, bakınıyorum daha… Kendini beğendirme furyası, bakışların hükümdarı olma sevdası, sadece kendini var etme çılgınlığı havayı kalın, nefes almayı ağır kılıyor. 

         Sen Ademin oğlu, hayatın sıradanlığından, intihar caizi sıkıcılığından, rutinin boğuculuğundan şikayet eder olmuşsan, sakın entelektüel kompleksler edinme, farklı olduğuna iman etme. Sıradan, gayet sıradan bir “VAR OLMA” ve “ÖLÜMSÜZLÜK” sendromunun bilmem kaçıncı seansının figüran bir icracısısın sadece.. Ki temel davandır bu, tanrılaşma temayülündür bu, hata kimilerine göre evrim okunun ucunun gösterdiği nihai kaçınılmaz güzergahındır bu…

           Ben Adem. Son vereceğim. Edim ve yapımlarımızın kaynağına dair düşünenlerin her birinin, pasta dilimi kategorisinde kaldıkları, çok kulplu bir testinin sadece bir kulpuna tutundukları, haklı olandan bir parçaya takıldıkları yönündeki “sıradan” olan yorumu seviyor, anlamları bir başlığa hapsetmenin mümkün olmadığını savunmanın basit, basit olduğu kadar işlevsel ve damakta nispeten kalıcı tat bırakan savunuculuğuna sığınmayı sıklıkla tekrarlıyorsam da, bu sefer “FARKLI!!!” davranarak, edim ve yapımlarımızın kaynağını oluşturan temel güdünün “VAR OLMAK” ve “ÖLÜMSÜZLÜK” olduğuna dair net ve tek kanaatimi dile getirip suskunluk sarmalına bir son vereceğim.

              Ademoğlu, varlığı kategorileştirdiğinden beri çok yol katetti ya, bende “suyla bütünleşen toprağın ateşle pişen kızgın nefesini merak etmiyorum artık” diyerek giriyorum isegoria’ya… “Onlar senin üvey annen” diyor birileri hala. İlkini erilleştirip ikincisini dişileştirdim, şeytanlaştırıp ruhlaştırdım son ikisini… Merak etmiyorum çünkü doğmuyorlar. Çünkü olgunlaşıp ölmüyorlar ve konuşmuyorlar benimle…

          Merak etmiyorum mesela koca ağacı ortalık yere dikmiş olanın ve sadece bir elma sarkıtanın niyetini. Her ne kadar siz biliyor olsanız da, üremenin var olmak güdüsüyle giriştiğimiz savaşın en bariz eylemi olduğunu, ben Adem, yine merak etmiyorum bu buğday tanelerini. yıllarca yakıcı çöl güneşinde kavrulmuş kuru bir kökün içinde üflenecek kutsal ruhu bekleyen o farklı sadeliği merak etmiyorum ama vadedilmiş vatan hasretiyle bu yasak meyveyi neden arzuluyorum.

           A be sembollerin çocuğu, işte ben anlatacağım şimdi, ama lütfen anlama beni ki anlamların anlaşılmaz okyanusunda zevkten mest olayım. Çözümsüzlüğün farkında ama çözüme net iman eden olayım. Çok isteyeyim ama ne istediğimi gizleyeyim, gizlediğimin ne olduğunu ben de bilmeyeyim… Kendimde gizleneyim.

             A be sembollerin çocuğu, sen gizlesen de kendini kendinde, o imkansıza aşkını gözlerin konuşuyor, sobe. Dinle, dost meclislerinde konuşan sessiz seslerin altından yükselen fesih çığlıkları. Dudak kıvrımlarının belagatını, kirpik kırpışların izahatını, gülüşlerin ve elemlerin edebiyatını. Mimiklerin şiir gibi çırılçıplak a be Adem. Yalvarıyor ve ben utanıyorum. Getirin cennet yapraklarını ve örtün yüzüme. Zaten gizlediklerimiz, her zaman açığa vurduklarımızdan daha sesli konuşmadılar mı? Merak etmiyorum konuşulmuş olanı, konuşulanı, konuşulacak olanı. Sadece neden konuşur bir Adem?

             Bilen konuşur muydu hiç. Adem, diriltemediysen bilginin kaba cüssesini susamış imanların çatlak kafasında, fal taşı gibi tepe gözlerini açmadıysan hayranlıkla, “vay be”nin alnının çatısından bakmadıysalar, görmediyseler isimlere hükümdarlığının varlığını; evet, acı verir bilmek o zaman. İşte, bilmek acı veriyor diyorlar ya, yalan. Acı veren bilmek değil bilinmemek. Öyle olmasaydı eğer, denk zihniyetin frekansını yakaladığın an neden saydın isimleri Adem, hala neden konuşuyor çocukların. Acı veren, balçıktan kabuğunun karşısında bir yabancı gibi durman, sıradan ve yapayalnız. “Siz bilemezsiniz ben bilirim.” Öğrendim.

                 Duyuyorum göğe yükselen bakışlarının yakarışlarını, asi yalvarışlarını. Yalandan kafir imanının gücünü görüyorum, hasretini, azabını, saklı sevgini. Seni alacağım yavrum ve bütünün şefkatli, kocaman kolları ile sarılacağım sana. Huzurla uyuyacaksın, var olacaksın hiçliğin hep olan kucağında. Ama önce edindiğin tüm rollerden kurtul. Var etmek istiyorsan kendini, kendinden kurtul. Kendinden kurtularak kendini var etme rolünden kurtul. Başını taştan taşa vurmuş su gibi gel. Sıradan ve yolunu kaybetmiş yolcu gibi gel. Ama sakın  farklılığın sıradanlığından usanıp, sıradanlığın farklılığına sığınan yalancı gibi gelme….

            Az önce ayaklandım karanlık odamdan. Nurlu koridorda aynanın karşısından geçtim. Aynadaki yansımamdan Arabi, duvardaki gölgemden Platon, Epimenides’in sesiyle bağırıyordu.

           Cevap verdim:

  • Yanılıyorsun. Yalancı değilim ben. Sadece doğruyu yazdım, sade ve sıradan.
  • Cevaplanması gerekli soru, “yazdığın nedir?” değil, “neden hala yazdığındır?” dedi.

             Cevap verdim:

  • Öğrendim.

Erkan KADĞA



“Sıradanlık Felsefesi” için 6 Yorum yapılmış

  1. Mirza dedi ki:

    Elinize sağlık kaleminize kuvvet. Siteniz hayırlı olsun.

  2. Zana dedi ki:

    Dökturmüşsünuz .Harika bir yazı

  3. Zeyno dedi ki:

    Sıradanlığı bu kadar güzel anlatan felsefi bir yazı okumamıştım bayağı iyi olmuş yüreğinize sağlık.

    • İsmail dedi ki:

      Hocam 3 kere okudum ve insanlık adına vâr oluşumuzun ve geçtiğimiz ortak evrelerin bu denli güzel işlemenize hayran kaldım.. Zihninize sağlık ????

  4. Hamide dedi ki:

    Kaleminize sağlık öğretmenim

  5. Rukiye dedi ki:

    Hocam yaptığımız her eylemin temelinde var olma, bilinme arzusunun yattığını; üreme konuşma vs. gibi en basit eylemlerin bile kendini var etme adına insanoğlunun hayatının belli evresinde sıradan olmamayı kontroldisi istediğini cok güzel anlatmışsınız Uzerine çokça düşündüğüm konuydu denk gelmeme sasirdim doğrusu ?
    Sonunu kendimce yorumladim Size seslenenin Epimenides olmasi Epimenides paradoksundan kaynaklı mıdır? Epimenides, siz sıradanliktan bahsederken bunu yazmanızın, konuşmayı kesmemenizin, yazmaya devam etmenizin de fitratda olan sıradan olmamak var olmak arzusundan kaynaklandığını ima ederek kendinizle celistiginizi mi ima ediyor? Arabî Platon gondermelerini anlayamadım ama çok etkili buldum genel olarak
    Kaleminize sağlık hocam ??

Mirza için cevap yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.