Size Geldim Çünkü Bizde Siz Varsınız. 

Yazar: on 29 Ağustos 2022

   Merhaba Kelvin, merhaba Alvin, Walter, George, John, merhaba Albert. Öncelikle  “merhaba”. Çünkü bizde birileriyle merhabalıysanız, bu “geniş ve ferah bir yerdesiniz, korkmayınız, güvendesiniz” demek oluyor. Tekrar “merhaba”. Sizinle daha önce yüz yüze tanışmamış olabiliriz ama isimlerinizi biliyorum ve sizi sandığınızdan çok daha iyi tanıyorum. Siz de kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Ben bir Kara Kıta ve bir sarı bir esmer Asya, geri kalan tüm dünyayım. Bu aralar Dünya sizin ya, koskocaman bir hiç kimse yani. Korkmayın, kötü biri değilim, çünkü kötü olmama bile izin vermediniz. Çünkü “kötü” olursan “Kimse” olursun dediniz. Ben, “kötü”sü bile sizden, arada arzuları biraz fazla kaçmış kötü bir “Siz”in arkasında, görünmez sıralarda, görünmeyen ve kimse olmayanım. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Ben ölen sayılar, istatistik, öldürülen iki saniyeyim. Gözlerim de şaşı, dudaklarım patlak, saçlarım dağınık. Çünkü sahneler arasındaki isimsiz yığınlar, ölürken yası, öldürülürken sayısı tutulmayan figüranım.

     Merhaba Rose, Helen, Elizabeth, Alexander, Urbanus, Konrad, Louis, merhaba Lionheart Richard. Eskiden, yani siz ve biz olduktan sonra, birbirimizi yine sevmezdik ama en azından karşı karşıya gelir, öyle tanışırdık. Sizden öğrenmezden önce, doğrusu, bizde doğusu batısı olmazdı insanın. Şimdi var. Bizde de var.  Ziyaretlerimiz de çok dost canlısı geçmezdi zaten. Mesela bir aralar siz, bir hiç için, hiçbir sebep yokken sık sık Mısır’a gelirdiniz ve Mezopotamya’ya, bazen bazen Kafkaslara, en çok Luvi’ye. Gelirdiniz ve tanrılarımızı çalardınız, hikayelerimizi yazardınız, tunç yüklü gemiler ve tahtadan atlarla yıkardınız. Genç krallarınızla dünyayı alır, birini filozoflara yollar geri kalanın dünyasını yakardınız. Ben mi?  geride kalmadım ama nedense ben gelince siz sadece üç yüz ile bana bakardınız, sonra ben size bakarken siz kazardınız, çünkü ben yazıyı bilirdim, siz ise yazardınız. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Ben “Hiçkimse”, size kalemi getiren. O kalemle ismini silip, üzerine kendi imzanızı attığınız kimse.

     Merhaba Adrian, Megan, Lily, Lucia, Victoria, Diana, merhaba kirletilmiş isim Dakota. Kendimi tekrar tanıtmama izin verin lütfen. Ben dağları, kartalları, ayıları, her biri doğanın tüm tanrı ruhları ve tüm tanrıları elinden alınmış “Hiçkimse”. Ben gemilere istiflenmiş kara tarih. Ben denize atılmış milyonlarca ölüm. Ben zincire vurulmuş özgürlük. Siz gelip tanrılarımızı alınca, biz de “öyle ise onlar artık sizin olsun” dedik ve “Tanrı’ya” sığındık sizden. Size gelmedik çünkü o zamanlar siz zaten bizde yatıya kalmıştınız. Size gelemezdik, çünkü bizde de zaten siz vardınız. “Öyle ise hicret edecek vatan da yok, kendi vatanımızdan göklere çıkalım” dedik. Biz göğü görmedik ama şükür ki, gök bizi gördü ve tanrılardan kurtulup özgür olduk. Çünkü Tanrı’yı tekrar bulduk. Biz aşık olduğumuza sadece biz aşık olalım, sevdiğimizi ise herkes sevsin isterdik. Tanrı’yı çok seviyorduk, O’nu, O’nun sevgisini ve sevgi paylaşmayı herkes sevsin istiyorduk. Geldiniz ve Tanrı’yı da tanıdınız bizden. Tanrı’yı sevmediniz, O’nu yine tanrılara böldünüz. Toprağının rengi bizden adamı kendi renginize boyadınız. Onu Tanrı yapıp, Tanrı’yı kendiniz yaptınız. Sonra kendinizi tanrı yaptınız. Biz çöllere sığındık, dağlara tırmandık ama tarihin uzun bir döneminde sizi tanrı saymadık. İşte bugün, bugünkü çok okumuş aptallarımız hariç.

           Tekrar merhaba Filip, merhaba Emma, merhaba Johansen, Anna, Alice, Maja, Noah. İsimlerinizi biliyorum ve sizi çok iyi tanıyorum. Çünkü siz insansınız. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Şehrinize gelmiş insan dışında bir şey ama bir şey olmayan şey, yani bir “Hiçkimse”yim ben. Buraya gelebilmek kolay olmadı elbette. Öncelikle yollar vardı, uzun yollardı ve siz o yolları kapattınız. Zorluydu ve kapalıydı ya, ben de geride her şeyimi bıraktım, her şeyin en güzelini sırtımda taşıyabilmek için. Dikenli teller vardı, mayınlar, polisler, askerler, sınırlar, çelmeler. Açlık vardı, sokaklar, tarlalar, açık arazilerde üstü açık geceler. Gündüzler yorgun, geceler de üşürdü ama ben o karanlık, o soğuk gecelerde “Her Şey”ime sarılırdım. “Her Şey”im bir şeylere sarılsında üşümesin diye. Bir yıldızlara bakardım bir de o masum, o küçük gözlerin içinde umud ederdim sevgiyi. Her şey “Her Şey”im içindi. O yollarda her şeyin en güzelini deniz aldı elimden. O zalimin rengi gözlerinize benziyordu zaten. Çoktan bir kıyıya cesedi vurmuştur bile. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Yollarda “Her Şey”ini kaybetmiş “Hiçbir Şey”im ben.

     Merhaba Sofia, Clara, Carl, Alfred, Oscar, kızım ile aynı yaşta Heidi. Kendimi tanıtmama izin verin lütfen. Bana benzeyen ama bana benzemekten nefret eden, size benzemeyen ama size benzemiyor diye benden nefret eden, size benzemiyorum diye benden nefret eden kimselerden kaçıp size gelmiş bir “Hiçkimse”yim ben. Bana benzeyen komşularım vardı, evet. Ben onlara gitmedim, evet. Ve dedikleri de doğru, size geldim çünkü siz çok zenginsiniz dediler. Doğru, sizi tanıyorum. Sizi doğru tanıyorum, siz zengin olansınız. Oysa komşularım da benim gibi açtı ve hepsinin adı “Hiçkimse” idi. Sizi tanıyorum, Siz memleketinde savaş olmayansınız. Oysa komşularımın içi dışı hep savaştı.  Sizi tanıyorum, siz sınırı olmayansınız. Oysa komşularım bölük-pörçük, kabile-aşiret, mezhep-cemaat, ayrı-gayrı, nefret-kin dolu. Sizi tanıyorum, siz adına “adil” denilenlersiniz. zaten eğer adil olmasaydınız, ben bunca ölüme, bunca riske ve eziyete rağmen ısrarla size doğru gelmezdim değil mi, herhalde! Komşularıma doğru giderdim değil mi, daha büyük bir herhalde! Demek ki siz çok adi(l)siniz!

     Geldim, şimdi merhaba Anna, merhaba Pool, Lara, Steven, Alexis; artık yanı başınıza kadar gelmiş bir “Hiçkimse”yim ben. Ben geldim, oturmaya geldim, yatıya geldim, benden aldıklarınızı almaya değil, almaya geldim. Çünkü siz yine sizsiniz. Pissiniz, her yerde pisliğiniz, sizde hariç her yerde pisliğiniz, elleriniz, elleriniz pis, pis işlerden ellerinizi çekmediniz. Pis işler yine sizin işiniz. Bütün dünyayı pislettiniz. Madem tüm pisliğinizi bize getirdiniz, ben de size geldim.

      Sizi Tanrı bilen benzerimden kaçtım ben. Sizi tanıyorum, siz “Kötü”sünüz. Artık benim gibi görünenin içindesiniz, hemen yanımda, çocuğumun cesedi başında elleri kanlı benimle berabersiniz. Milyonlarca çocuğumu öldüren bensiniz, milyonlarcasını köle edinen bensiniz. Şehirleri yıkan, evleri ve yürekleri yakan ben. Beni bana bırakmadınız asla. Kenara çekilmediniz, kapının arkasına geçmediniz, perdeleri çekmediniz, benim gibi görünen senin gibi giyinen Ben’leri seçtiniz. Artık başım ya sizin gibi giyinir ya da başı alınır oldu. Artık beynim, ya sizin için düşünür ya da kaldırımlara dökülür oldu. 

       “Seçilmek” sadece sizde güzel olur. Bizde bizdenseniz seçilemezsiniz. Buna izin vermezsiniz. Binbir geceleri size taşıyan kul kralcıkları, köle sultanları, küçük beyinli, bilmez bilimli adamları tercih edersiniz. Sizde siz seçilirsiniz, bizde siz seçersiniz. Seçilecekse bile, bizdeki sizden birini seçebiliriz. Oysa ben sizi sevenleri sevmem, sizi sevenler de beni sevmezler. Ben, bende, bana benzeyeni seçtiğimde, bana gelirsiniz. Benden olmayan benzerimin ama sizden de olmayan benzeyeninizin eline silahlar verirsiniz. Benden olan benzerlerimin hepsini öldürsünüz. Biz ya hemen ölürüz ya da sizden olmayan, siz olamayacak olan, siz olamadığı için hıncından çatlayan benzeyenlerinizce yönetilir ve bir süre sonra yine ölürüz.  Merhaba, “nereden geliyor bu değirmenin suyu?” diye sormayan adaletli halkların ülkesi. Merhaba “neden dünyanın geri kalanı aç” demeyen merhametliler, zihninin, “Açlıktan ölenlerin memleketinde büyük markalarım, devasa şirketlerim ne yapar” diye düşünmesini engelleyen şefkatliler, terbiye edilmiş, kötülük düşünmeyi bilmeyen kötüler, beyaz tenli, bol çilli, sarışın mavi gözlü, boyalı, bakımlı, teni canlı, saçları yılan vahşiler. Temiz iğrençler. Kara kıta, dört yaşında beden, çünkü maden, ezilmiş çocuklar, şirket, şirketler, şirketleriniz ve sonra süslenen sen, yüreği pamuk gibi sen! Sana geldim.

       Merhaba Gabriele, Jonas, Paul, Herta, Anjelika. İşte bizden her şeyi alır Anjelika’nın babası. Sonra bize gelir Anjelika.  Bizden aldıklarınızdan kalan kırıntılar ile önce köpek sonra karınca besler hayvan hakları niyetine, geri kalanını akbabaları kendileri ile besleyen çocuklarımıza verir gururla. Varolun siz! çok sağolun siz! Çünkü siz çok adi(!)siniz! Bakın zaten size geldim ben.

       Bizim bize benzemediğimizi hep siz söylediniz. Başımızdaki beyinler sizden, elimizdeki silahlar sizden, Onun için bizde sizden gelen savaşlar bitmez, sizden gelen iktidarlar ve bu iktidarın mücadeleleri bitmez. Sizden gelen sömürü, vahşet, zulüm, kan, oyun, uşak, köpek, karga, aptal, aptallar, gönüllü köpekler, gönüllü köleler ve yine sürü sürü aptallar bitmez. Kenara çekilip kendileri dışındakileri gerici, yobaz, aptal zanneden bu aptallar sürüsünü izleyip keyiften çatlamayı seçmediniz. Mallarımızı, madenlerimizi sizin memleketinize taşımadınız. Çünkü aptallardan sürü sürü vardı, onlara taşıttınız. Bende olanlar size geldi, size geldim. Bende olacaklar nasılsa size gelecek, size geldim, Size geldim çünkü bizde, sizden gelen açlık var, size geldim çünkü sizde benden gelen tokluk var. Sizden gelen kan var, savaş var, ölüm var. Bizden gelen yarın var, para var. Size geldim çünkü bizde siz varsınız. 

            Merhaba Karoline, Nadja, Suzanne, Boris, Hans, Leo, Nikolaus. Ben “Hiçkimse”. Lüzumu yok, siz kendinizi bana tanıtmayın lütfen. Sizi, tüm sülaleniz, yedi ceddiniz ile beraber çok iyi tanıyorum zaten.      



“Size Geldim Çünkü Bizde Siz Varsınız. ” için 5 Yorum yapılmış

  1. Zafer Hırslı dedi ki:

    Irkçılığı resmeden güzel bir eda. Kalemine sağlık üstat.

  2. Arafat ŞENOL dedi ki:

    Zehir enjekte eden kitap kesimlerine tam birer nokta atışı kıymetli hocam… Kaleminize kuvvet.

  3. Abdurrahim Mcn dedi ki:

    “O zalimin rengi gözlerinize benziyordu zaten. Çoktan bir kıyıya cesedi vurmuştur bile.”
    Eline, kalemine, yüreğine sağlık değerli hocam güzel…

  4. Sessiz Çığlık dedi ki:

    Güzel bir haykırış yazısı okudum gerçekten. Öteki yani biz. Ama ışık bizde. ruh bizde. doğumlar ve aydınlıklar bizde. En önemlisi ise Allah bize tenezzül etmiş.

    Kalemine sağlık Erkan hocam…?

  5. Seyfettin Ay dedi ki:

    İroni etkili kullanıldığında çok etkili bir silah. Bu yazı buna iyi bir örnek. Her satırı şamar gibi muhataplarının/sömürgecilerin ve onların muhiplerinin yüzüne iniyor,onları deşifre ediyor. Doğunun ezilmişliğinin gerekçelerini, Batı’nın ikiyüzlülüğünü ortaya seriyor ve ifşa ediyor.
    Erkan Kadga sadece iyi bir şair değil, güçlü bir düz yazı ustası da. Kendine has üslubuyla bir yazı evreni kurmayı başarmış. Düşüncelerini ifade ederken mantıki temellendirmeyi de ihmal etmiyor. Hem çarpıcı hem sarsıcı.

Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.