Cezaevi Notları (2)

Yazar: on 1 Kasım 2022

Çaycı, getir İlaç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını, zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin.”

(Necip Fazıl Kısakürek, Zindandan Mehmet’e Mektup)

Cezaevinde mahkûm olarak yaşamak zorunda kalan kişi, kendisini sosyal ve psikolojik anlamda derinden sarsabilecek pek çok sorunla karşı karşıyadır. Bir mahkûm her şeyden önce sahip olduğu en önemli varlığı özgürlüğü elinden alınmıştır. Ait olduğu, içinde yetiştiği, sevincini ve hüznünü paylaştığı, maddi ve manevi desteğini aldığı aile ortamından ayrılmıştır. Ailesi, dostları, arkadaşları ve diğer sevdikleri ile kendisinin arasına artık aşılamaz duvarlar girmiştir. Aldığı cezanın süresine göre ya işini kaybetmiştir, ya da kaybetmekle karşı karşıyadır. Kurulu düzeni bozulmuştur onun. Eğer evli bir erkekse, bakmakla yükümlü olduğu, kendisinin sevgi ve ilgisine muhtaç olan eşi ve çocuklarına karşı görevlerini yerine getirememenin verdiği derin ıstırapla yaşamaktadır. Eşinin ve çocuklarının bakımsız, korumasız ve sahipsiz kalmasının kendisine verdiği acıyı sinesinde hissetmektedir. Suçlu birey, şayet evli ve çocuklu bir kadınsa, belki de yuvasının dağılması ve yavrularının perişan olması artık kaçınılmaz olmuştur.

Cezaevinde dört duvarın arasında mahpus olmak, esasen insanın temel psikolojik ihtiyacı olan özgürlüğünü kısıtlayan bir tecrübedir. Bu kısıtlayış bile başlı başına insan için yeterince stres yaratmaktadır. Söz konusu mahrumiyet, mahkûmu de-moralize ederek onun sorunlarla başa çıkmasını engellemektedir. 

Bir mahkûmun hapis ortamında;

  1. Diğer mahkûmlarla ve görevlilerle sürekli temas halinde kalmak zorunda olması, 
  2. Cezaevindeki işleyişe uyum sağlama mecburiyetinde kalması, 
  3. İnfazcılardan ve diğer mahkûmlardan gelen haksızlık, şiddet ve kötü muamelelere muhatap olması,
  4. Temizlik, beslenme ve havalandırma gibi sağlık konularında aksaklıklar yaşaması,
  5. Zamanın bol olması ve buna karşı meşguliyetin az olması ve bundan doğan can sıkıntısı,
  6. Monotonluk, sosyal mahrumiyetler, kişinin mahrem olan evi, odası gibi, kendisiyle baş başa kalabileceği özel bir mekânın olmayışı,
  7. Dışarıda kalan yakınları adına kaygılar duyması, cezaevinden çıktıktan sonra başına gelebileceklere dönük zihnini kemiren düşüncelere dalması gibi karşılaştığı dertler, kaygılar ve aksaklıklar mahkûmda stres ve anksiyete durumunu zirveye tırmandırmaktadır. 

Burası cezaevidir. Bu ortam her şeyden önce birçok insani ve sosyal ihtiyacın sınırlandırıldığı dahası bu insani olanaklardan mahrum bırakıldığı veya engellendiği yerdir. Örneğin evli ve yetişkin bir insan için cezaevine girmek, eşinden ve çocuklarından ayrı kalmanın verdiği bir sosyal ihtiyaç eksikliğidir. Bunun yanında mahkûm insan için önemli bir ihtiyaç olan cinsellik konusunda da temel bir ihtiyacın mahrumiyetini yaşamaktadır. Sonuç itibariyle cezaevi ortamı ve mahkûmiyet hali, stres yaratan ve başa çıkılması gereken pek çok biyo-psiko-sosyal sorunları beraberinde getirmektedir. 

Mahkûmiyet durumundan da tıpkı hastalık durumunda olduğu gibi her şeye rağmen, olan ve olabileceklerden bir ders çıkarması, mahkûm için kabul edilebilecek en doğru tepkidir. Bazen işlenen bir günah (suç), kuvvetli bir silkinişe ve kendine gelişe sebep olabilmektedir. Suçluluk duygusu, bazen kendi içinde onu tamir etme duygusunu da yaratmaktadır. Suçluluk durumu yukarıda da ifade edildiği gibi elbette meşakkatli bir durumdur. Ancak bu durumdan gereken ders ve ibretler çıkarıldığı takdirde bir yeniden şarj olma durumu ve kolaylık döneminin başlayacağı muhakkaktır. Çünkü Cenabı Allah, zorluk sonucunda kolaylığın olduğunu (İnşirah: 5-6) ısrarlı bir vurguyla ifade etmektedir. 

Suç işleyen insanda, suçunu ve onun etkilerini silmek için, gizlice bu durumu onarıp iyi hale dönebilmenin şiddetli bir arzusu olabilmektedir. İşte bu güçlü arzu, insanı arınmaya, tövbeye ve hidayete/ıslaha sevk etmektedir. Dini/manevi başa çıkma yöntemlerinden biri olan dua eylemi, tam da bu isteğin gerçekleşmesinde devreye girmektedir. Dua, stres ve bunalım durumlarından çıkmak için, derin mahcubiyetle yaratıcının affetme kapısını aralamada kilit dini bir pratiktir. Dua bir değerdir. Zira yüce Allah, eğer duanız olmasaydı, Allah katında ne değeriniz olurdu (Furkan: 77) diyerek duanın katma değerine vurgu yapmaktadır. Dini başa çıkmada dua pratiği, inanan hasta ve mahkûmun bedeninde gözle görülür bir şekilde terapötik etki sağlamaktadır. 

Son olarak şunu da önemle dile getirmemiz gerekmektedir. Cezaevinde bulunan tüm mahkûmlar gerçekte suçlu olmayabileceği ihtimalini görmek gerekir. İlk bakışta deliller aleyhinde olduğu için, suçlu olmadığı halde hüküm giyenler olabilmektedir. Bunun yanında savunma imkânlarını yeterince kullanamadıkları için benzer suçu içleyen ama en iyi avukatlarca savunulan başkalarına göre daha çok ceza alan ve böylece haksızlığa uğradığını düşünenler de ebetteki vardır. Her kanun hak değildir, her hak da adalet olmayabilir. Dolaysıyla son cümleyi Üstat Said Nursi’ye bırakalım: 

Öyleyse, adalet-i İlahiyenin tam mânâsıyla tecellî etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.”(Nursi, İşaratü’l-İ’câz, s. 60)      

31.10.2022            



“Cezaevi Notları (2)” için 12 Yorum yapılmış

  1. Yasin Güngör dedi ki:

    Beş yıl Cezaevi Vaizliği yapmış bir kardeşin olarak dile getirdiğin bu konulara katılıyorum. Senin gibi tecrübeli ve dertli bir kardeşimizin ceza infaz kurumlarında bir çok hayata dokunacağına yürekten inanıyorum. Tebrik ediyor ve başarıların devamını diliyorum kardeşim.

  2. bager bilgiç dedi ki:

    Ben deniz imtihan edilmemiş bir bedenin ve ruhun düşüncelerini dile getirmesi çok zor. Düşünceler alıp gitti mahkumiyet beden mi ruh mu hangisi daha kötü düşünüyorum beşerim hayat sahibiyim bedensel ihtiyaçlarım bir kısmı olsa bile doyura bilirim ama ruhumun mahkum olduğu o an dünya koca bir hapisane olur.O nedenle ne yapılabilir insanın karanlık dünyasına dokunabilmeli, okumalı; lafzı insanı ona bir kapı açmalı, elçi olmalı yaratıcıya götürecek bir yol göstermeli bir gemi inşa etmeli samimiyetin ve teslimiyetin kaptanı olduğunda Yüce ALLAH elbet yolcu göndereceğine inanmalı şuna inanırım böyle ortamlar zordur emek harcamak bu yükü taşımak ama samimiyetin ve teslimiyetin en yüksek olabileceği yerler olduğunu düşünüyorum.Evet tekarardan söylüyorum imtihan edilmemiş bu durumu dile getirmek çok zordur .Rabbim bu ortamlarda mücadele emek veren samimi hocalarıma güç kuvvet versin vesselam….

  3. Gamze dedi ki:

    Kıymetli paylaşımlarınız için teşekkürler hocam. İnsan ömrü kıymetlidir. Her biçimde kalan halini anlamak gerekir.

  4. Gökhan Arzuman dedi ki:

    Toplumsal ve insani konulara değinen, gündemine alan, genelimizi ilgilendiren meseleler ile ilgili yazılar, makaleler kaleme alan değerli hocam yolun açık olsun yazılarının devamını diliyorum, başarılar, kalemine kuvvet, yüreğine sağlık…

  5. Değerli kıymetli hocam öncelikle eline yüreğine sağlık.. Kaleme almış olduğun bu yazıdan size tamamiyle katılıyorum.
    7 yıl cezaevinde yatmış biri olarak mahkûmiyetin nasıl birşey olduğunu tarif etmişsiniz tebrik ederim. Rabbim tüm mahkum kardeşlerimi ailelerine kavuştursun inşallah.. Başarılarınızın devamını dilerim hocam saygılarımla…

  6. Zehra dedi ki:

    Mahkumiyetin her açıdan ele alınması bizlere görmediğimiz bilmediğimiz yönlerini gösteriyor ve bu konuda biz okurlara farkındalık yaratabilecegini düşünüyorum. Ayrıca bu kıymetli yazıların zamanla derlenip toplanıp bir kitapta toplanmasını da çok isterim. Emeğinize sağlık.

  7. Selahattin saridogan dedi ki:

    Değerli Habip hocam emeğinize kaleminize sağlık. Unutulmuş olan ülkemizin yaralarının ileşmesi için önemli bir konuya temas ettiniz. teşekkür ederim. Yazılarınıza tamamen katılıyorum .Hapishanenin yapılmış olmasinin ana amacı suç işlemiş bireylerin hem işlediği cezayı çekmesi pişman olmasının sağlaması ve bireyin tekrar topluma yararlı hale getirilmesidir. Ama maalesef bu böyle olmadı. suçlular, psiklojisi daha da bozulmus bireyler olarak dışarı çıkıyorlar işte siz değerli sosyologların, ilim sahibi insanların çözümler üreterek suçlu bireylerin pişman olmuş faydalı bir meslek edinmiş olarak tahliye edilmesidir.

  8. Meryem.. dedi ki:

    Öcelikle kaleminize saglik. Çok anlamli bir yazı olmus. Diğer yazilariniza oranla bu yazi daha kısa olmus. Sıkılmadan okunabiliyor kısa olunca. Ancak biraz daha örneklerle açıklanabilir, bilgi verilebilirdi. Yazılarınızın devamini bekliyiruz

    • Hasan Basri GEZGÖR dedi ki:

      Benden sevgili hocama selamlarımı saygıyla mevlam dan iletmesini temenni ve niyaz ederim

      Sevgil hocam seninle tanışmak ve senin ile birlikte görev alan dostumuz ile tanışmak gerçekten bir nasiptir. Hayr hayır bir rahmet olarak, Allah’ın bana, şahsıma bir lütfü ve hikmeti olarak değerlendiriyorum.

      Daracık yerde eksik olan sabrımıza siz sabr lezzetini kattınız. Eksik olan insani mayamıza olgunluk, daralan tahammül ve ufkumuza umut ışığı oldunuz. Hakikatleri gören bir pencere açtınız bize. İnsan olarak eksiklerimizi görmeden bizim ile dost oldunuz ve muhabbet kurdunuz. İçimizdeki negatif duygu ve düşüncelerimiz aldınız. Siz, yüzünüzü bizden çevirmeden, görünen aydınlığın rengini degiştirip, bizlere bir başka bakış açısı ile bakmaya, sorunlarımızdan sabr ile lezzet almayı aşıladınız.

      Lütfen bizim gibi sabrını bilmeyen insanlar için bir ışık olmayı ve pencere açmayı şiar edinip binlerce yüreklere serin bir selamet aşısını nakş etmeye devam edin. Mevlam size bunu lutf ederken bizlere de sizin yaydığınız bu ışıktan faydalanmayı nasip ve müyesser eylesin.

      Başarılarınızın devamı dilerim. Bu gayretiniz inanki binlerce yüreklere dokunacaktır. sizi ailenizi ve ortak dostumuzu Allah’a emanet diyorum.

      Sizden feyz almak nasip işidir. Onu da ancak ALLAH bizlere lutf eder. Nasibimiz varmış. Çok şükür tanışmamıza sebepler gönderen mevlamıza.

  9. Seyfettin ARI dedi ki:

    Günümüz dünyasında gerçek bir ceza evi meskeninden bahsedilmiş
    parmaklıklar ardında kalan bir beden den bahsedilşmiş Asıl kilitlenen kalbimizi ruhumuzu nasıl imanın anahtarıyla açmak onun gayretinde olmak lazım

  10. Erkan KADGA dedi ki:

    Cezaevi konusu üzerine söylenecekler elbette bir yorumun çok ötesine taşınacak kadar uzun. Çünkü mevzu da cevaplandırılacak soru sayısı çok fazla.
    İslam’ın kuruluş aşamasında bugünkü anlamda bir cezaevi sistemi mevcut değildi. Cezalar pratik bir şekilde fazla uzun bir zaman dilimine yayılmadan verilirdi. Cezalandırılacak eylem sayısı bugünkü kadar çok ve karmaşık değildi. Suçlu ya öldürülür, ya elleri kesilir, ya sopayla dövülür, ya sürgün edilir, ya boykota uğrar.. ya da affedilirdi. Ama sorun yıllara yayılmazdı.
    Her ne kadar, tarihi surlarda ve binalarda zindanlara rastlıyor olsak bile bugünkü anlamda bir cezaevi sistemine 16 yy’ın sonlarına doğru geçildiği kabul ediliyor. Peki suçlunun özgürlüğünü elinden alıp onu ıslah etme felsefesine dayalı bu uygulama gerçekten faydalı bir sonuç doğuruyor mu? Suçluları bir yerde toplayarak, farklı suçlar işlenmiş kişilerin birbirleri ile iletişime geçmelerine olanak sağlayarak başarılı bir rehabilite çalışması yapabilir misiniz? Özgürlüğü elinden alınmış kişide yaşadığı sendromların daha derinleşme ihtimali yok mudur? Suçlular ile dolu bir ortamda yıllarını geçiren birinin suça bakışı ne yöne doğru evrilir?… Bu konuda her biri ayrı bir kitap konusu olabilecek yüzlerce soru sorulabilr.
    Bilindiği üzere, son dönemlerde ölüm cezası tamamen kaldırıldı. Malum parlak bir felsefesi de var. Deniliyor ki, “ölüm cezası telafisi mümkün olmayan bir cezalandırma şeklidir. Bir masum ölüm cezasına çarptırılırsa ama sonra masum olduğu anlaşılırsa, ölüm cezası telafi edilemez. Öyle ise tek bir masumun bile telafisi mümkün olmayacak şekilde cezalandırılması ihtimali varsa o ceza o tek masum için kaldırılır.” Felsefe güzel. İkinci güzel felsefeyli sebep olarak da, cezanın ıslah edici olması gerektiği yönünde bir mantıkla ile hareket edildiği söyleniyor. Ölüm cezası yok etmek, öldürmek üzerine bina edilmiş ıslah etmek üzere değil diye ekleniyor. Parlak, kulağı olanlar için kulağa hoş geliyor. Peki, canına kasdedilen ve artık duyabilecek bir kulağa sahip olmayan masumun hakkı ne olacak? Peki caydırıcı olmayan bir cezalandırma sonucu oluşan psikolojik rahatlık ile rahat bir şekilde işlenen ve bu şekilde sayısı artan cinayetler ne olacak?
    Bu tür örnekleri istatistiki bilgiler ile boğucu hale dönüştürmek tehlikesi de yok değil. Çünkü bence istatistik çok aldatıcı bir unsur olarak kullanılabilir. Çünkü bu tür toplumsal olaylar, asla ekonomik bir rahatlık ve dünyanın gücünü, yönetimini elinde bulunduran gelişmiş ülkeler üzerinden okunmamalı. Çünkü kanunlar, yasalar özellikle kaos ortalarında düzenleyici bir etkiye sahip olmalıdırlar. Gelişmiş ülkeler kendi coğrafyalarında refah ve konfor içinde yaşayarak, suç işleme nedeni olacak tüm unsurları başka milletleri ezilerek elde edilmişler sayesinde yok denecek kadar azaltmışlardır. Suç işleme sebeplerinin yarısı parayla ilgilidir. Güvenlik, yarına dair endişeler, egolar, ben merkezcilik aşk… diğer yarısıdır. Gelişmiş ülkeler dış coğrafyalarda yaptıkları barbarca uygulamalar sayesinde içlerinde çoğu zaman kanuna bile gerek olmayan bir ortam oluşturmuşlardır. Peki çoğu bilinçli bir irade ile gelişmiş ülkeler tarafından oluşturulmuş, sefaletin, kaosun, yarına dair endişenin, güvensizliğin… hakim olduğu coğrafyaların ceza sistemi nasıl olmalıdır?
    Ceza sisteminde merhametin sınırı nedir? Her yerde aynı şekilde merhamet adil midir?
    Travmalar, psikolojik hastalıklar, engellenmişlik hissi, hasret, içgüdüsel ihtiyaçlar…. sadece cezaevi ahalisi için mi geçerli? Yoksa hepimiz biraz biraz hasta mıyız?
    Neyse yüreğine ve kalemine sağlık… 🙂

    • Habip MEÇİN dedi ki:

      Tüm yorumcu kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Ancak özellikle Hasan abime ve Erkan hocam ayrıca teşekkür ediyorum. Parmakları dert görmesin. Usanmadan yazmışlar. Ama onları yazmaya iten bir yaşanmışlık vardır diye düşünüyorum. Dertli olmak farklıdır. Bu dert kaleme de vurur elbetteki. Bager isimli kardeşin de ifade ettiği gibi imtihan edilmeyen bir zorluğun masumu olabilir miyiz? bilemiyorum doğrusu. Cezaevi ve mahkumiyet süreci elbetteki bir iki yazıya sığdırılabilecek bir konu değildir. çok derin hayatlar var ve manalar demir parmaklıkların arkasında. Erkan hocamın da ifade ettiği gibi sadece suçun çeşitliliği üzerine konuşulsa bile her biri ayrı bir yazı dizisinin konusu olabilir. Benim burada ifade etmeye çalıştığim sadece cezaevi ortamının kenardan bir fotoğrafını çekmektir. Tekrardan güzel temennileri için tüm yorumcu kardeşlerime teşekkür ediyorum.

Muhammed Erdoğan için cevap yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.