Ölen Kim, Kalan Sağlar Kimindir?

Yazar: on 31 Ocak 2020

 Bölüm I (Slogan)

Heyecana getirir, coşku oluşturur, kör gözle, sağır kulakla inanmamızı sağlar. Dilimiz takılmaksızın döner, avazımız çıktığı kadar bağırır, vücudumuzun her zerresi aşk’a gelir. Gözlerimiz nemlenir.. Budur!.. İşte budur! deriz düşünme işlevine sırtımızı dönüp.. Çıplak ve çatlamış ayaklı, güneşin acımasız bakışıyla karamış genzinden sağanak halinde ter yağan bir köylünün karşısına diker bizi. Görmeyiz… Bir çift cılız ineğin, bir kaç koyunun, bir baş camuş’un arkasından sarp yamaçlarda, cılız ovalarda koşturan minik bir kızla karşılaştırır. Bakmayız. Sırtına yüklediği elli kiloluk iki çimento torbasının altında iki büklüm olmuş, beşinci katın merdivenlerini elleri ile tırmanan bir inşaat işçisinin… Boş veer..  Savaş meydanlarında sarhoş eder, barış zamanında şizofren. Halisilasyonlar görürüz. Yalandır… Yalandır… Babası belli değil, anası kuyruklu yılandır. Taze bir damar, yeni tomurcuklanmış bir fidan, amatör bir zihin görmeyiversin, sinsi sinsi sızar içine. Zehirler kanını.. Panzehiri uzun ve zorlu bir eğitim süreci gerektirir. Yılan oluruz, horoz oluruz, maymun oluruz, eşek oluruz sırtımıza binerler.. Neşeyle avazımız çıktığı kadar anırırız, kendimizi kükreyen bir aslan farz ederek.. Mutasyon etkisi yapar slogan… Slogan…

Slogan üretmek toplumu yönetip yönlendirmenin en kolay, en etkin yoludur. Kültür oluşturmaz, toplumsal barışı sağlamak adına çözüm yolları üretmek gibi bir derdi yoktur. Gerçekle, gerçeklerle alaka kurmaya ihtiyaç duymaz. Üretimi basit, arzı kolay, taleplisi boldur. Bir nevi bacasız fabrika, darphane gibi köle basıyor… Beyinsiz köleler.

Üzerinde insan yaşatmayan bir parça tozlu, taşlı toprağı yaşatır, kutsar. Bazen biji olur, çoğu zaman kahreder. Yaşatır yaşamayasıcayı, öldürür çok yaşasıcayı, hep yaşasıcayı… Efendiyi daha efendi, marabayı köle ederek kardeş ilan eder, çelişkiyi dillendireni kalleş ilan ederek. Öldürür. Öldürür ama kesinlikle böldürmez. Bir katili tüm insanlığın gururu ilan eder, tek tek inanların fikirlerini almış gibi… Onu, ondan olanı, onun düşüncesini sevmek zorundasın. Çoğunluk olmanız bir şey değiştirmez, toptan terk etmelisiniz orayı, çünkü onun ondan başka dostu yoktur. Tanışmamıştır, hiç karşılaşmamıştır, konuşmamıştır ama kahreder. Kin yüklüdür. Kızıl görmüş kızgın bir boğa gibidir. Barış!.. Barış!.. diye bağırırken gözleri çakmak çakmak, kaşları çatıktır. Gırtlağı yanıktır. Yüreği alev topu, yumruğu sıkılıdır. El uzatmaz, sevgi bilmez, gülümsemez slogan. 

O en güzel sözü sloganların yüz akı ilan edecektim, insanların hak sözleri batıl yolda kullanma alışkanlığı olmasaydı. Allah (c.c.)’ı yücelten o sözle kendilerini, kümelerini yüceltme maksadı taşımasalardı. Âlemlerin rabbini kendilerine münhasır ilan eden, kendi fikir ve ideolojisinin koruyucusu gören zihniyetlerin lekesi olmasaydı. Birleştiren değil ayrıştıran karanlıktaki o sızıntı olmasaydı. Olmasaydı işte…

Kim üretir, kim türetir sloganı? Kültürümüzün, edebiyatımızın doğal bir sonucu olarak, insanların ihtiyaçlarını, isteklerini dillendirmek için bizzat toplumun bağrından mı fışkırıyor? İdeolojilerin aynasından bir yansıma mı? Yoksa yöneten, daha etkin yönetmek isteyen Zatı Âla’ların sözleri, vecizeleri mi dönüşüm geçiriyor? Ya da bir kısım uyanıklarca, ayak takımı gördüklerinin eline, pimi çekilmiş bomba niyetine, oyuncak olarak bilinçlice mi bırakılıyor. Belki ilk ikisi kaşık kaşık, ama son ikisi kepçe kepçe. Belki ilk ikisi doğum sancıları çeke çeke ürüyor. Ama son ikisi görün(ür)mez bir el tarafından besleniyor, gürbüzleştiriliyor.

                              Bölüm II (Toplumsal Roller)

Toplumun oluşumunda önemli etkenlerden biri de insanların doğuştan edinilen, kazanılan, dikte ettirilen rollere göre hiyerarşik bir yapı oluşturmasıdır. Bu yapı nadiren homojen genellikle heterojendir. Geçmişte de böyleydi günümüzde de hala böyle… Böyle gelmiş böyle gider meselesi yani.. Toplumsal rol, statü ölçütleri ile bağlanarak bireye dikte edilmektedir. Erdemli kişiler bu rolleri kabullenmiş, rollerinin gerektirdiği şekilde davranan kişiler olarak kabul görmektedir. Çoğu doğru- yanlış değer yargıları, gelenek ve görenekler, aslında toplumsal roller çerçevesinde oluşur. Birkaç marjinal kalmış düşünce dışında ki tüm ideolojiler, felsefeler, topluma çeki düzen verme, hayatı dizayn etme adına, ortak kriterler oluşturma gayretine girerler. Bir kısım düşünür bu ortak ölçütler oluşturma niyetini bile sorgularken, benim derdim oluşturulan kıstasların ve rollerin dağılımında gösterilen tutarsızlık ve adaletsizlikledir. Her birimiz aynı anda birçok rol edinmiş, birden fazla statü sahibi kişiler olabiliriz. Elbette ki bu rollerden bizi ayrıştıranları değil, birleştirenleri ön plana alarak bu sorunun üstesinden gelebiliriz. (Örneğin Kürd-Türk kimliğimiz bizi ayrıştırıyorsa, aynı mesleğe sahip olmamız, aynı derneğe tabi olmamız aynı dinden oluşumuz gibi ortak yönlerimizi ön plana alabiliriz. Tabi bu örneklerin hepsi hem birleştirici hem ayrıştırıcı olabiliyor. Önemli olan gerekli yerlerde birleştirici yönlerimizi ön plana sürme iradesini gösterebilmemizdir.) Belki de en güzel örnek Hz. Âli’nin söylemi ile, türdaş oluşumuzu ön plana sürmektir. Ama maalesef insani karakter bunu sadece ütopik kılıyor.

Benim üzerinde durmak istediğim asıl konu ise, üst kimlik –alt kimlik ilişkisi ve insanların bu kimliklere yaklaşım tarzıdır. Geçmiş filozof ve düşünürlerin çoğu maalesef üst kimlik statüsüne sahip, yöneten  kesimi konu edinmiş, toplumsal adaleti sağlamak için idarecileri ıslah etme stratejisine yönelmişlerdir. (Kelile ve Dimne, Nizamül Mülk’ün Siyasetnamesi gibi.) Halk tabakası ya hiç konu edinmemiş ya da yönetime sağlayacağı katkıdan ziyade iyi kul olma, ahlaklı olma, ruhunu mutluluğa ulaştırma yönlerinden ele alınmışlardır. Çiftçi, çoban esnaf, asker ya konu edinmemiş ya çok az haklar verilerek geçiştirilip, boyun eğmesi farz olan kullar olarak lanse edilmiş, ya da edinmesi gereken rollere değinilirken aşağılanmıştır. ( Platon’un askerlere verdiği sadık köpek rolü, halk- koyun bağlamı ve sadık kullarınız hitabı gibi..)

Geçmişteki bazı toplumların bu sosyal tabakalar arası geçişi zorlaştırdığını ya da imkânsızlaştırdığını (Kast sistemi), toplumun yapısı üzerine görüş belirten kimi düşüncelerden komünizmin, toplumun ana iskeleti üzerinde yoğunlaşırken, bireysel talep ve dilekleri geri plana ittiğini, sürünün önemsiz birer parçası olarak gördüğünü, faşist yöntemlerin totaliter yapısını, dindenmiş gibi gösterilen, dinle yakından uzaktan alakası olmayan teokratik yapıları okumuşluğumuz vardır. Hepimiz bu konuda fikirler üretmeye devam ederiz. Demokrasinin yaygın olduğu, demokrasi olmayan yerlere savaşla demokrasinin götürülmeye çalışıldığı günümüz toplumsal yönetim algısı, geçmişle kıyaslanmayacak kadar adil bir düzene yaklaşmış gibi görünse de, aslında satır aralarına bırakılan virgüllerle, eski tas eski hamam yönetimler, yeni stratejilerle devam ettirilmektedir. Yükselenler, statü atlayanlar, ya yükselmelerine bir kısım karanlık ellerce izin verilenlerdir, ya yükseldiği halde ancak izinle icraat geliştirebilenlerdir. Ya yükseldikten sonra yüksektekilere benzeyen, benzemek zorunda bırakılanlardır ya da anasından emdiği süt burnundan getirilenlerdir. Küreselleşen dünya da bir kısım üst yönetimin olmadığını savunmak çok zor. Ki bu yöneticiler seçimle gelmezler devrim olmadıkça gitmezler, görünmezler.

Sırf kayıtlara geçsin diye söylüyorum, toplumdaki bireylerin sahip olmaları gereken roller, alt-üst tabaka arasındaki ilişki ile bunlara karşı geliştirilmesi gereken tavırlar konusundaki şahsi görüşlerim oldukça uç noktada kalan, itirafı zor olsa da tamamıyla ütopik düşüncelerdir. Hem eşit olan hem eşit olmaya bu ütopyanın, beynimi kemiren bu lağım faresinin icabına bakacak bir kapan kuramadım bir türlü. Dünya denilen bu zindanın delikleri kapatmakla bitecek gibi görünmüyor. Bu ayrı bir yazı konusu…

                                   Bölüm III (Savaş)

Savaşı kim çıkarır? Ne için yapılır? Neler olur? Hangi savaş mubah, hangi savaş günahtır? Hepimizin farklı düşünceleri farklı yorumları olacaktır. Ama savaşta kimler ölür, kimler aç kalır, kimler mağdur olur, soruları her zaman aynı cevabı karşımıza çıkaracaktır. Kısaca hiç kimse olanlar cevabını… Savaşı yapan tarafların hepsi adalet ve özgürlüğün yılmaz bekçileri olduklarını savunurlar, savaşın kendisinin adil olmadığını unutarak. İnsanlar asker doğup asker öleceklerine inanacak kadar çatlak olabiliyor bazen. Oysa askerlik mesleği, insanın birbirinin kurdu olma hastalığı olmasaydı tamamıyla anlamsız, gereksiz bir meslek olacaktı. Savasın, sınırların, polisin, askerin olmadığı tek bir dünya hayali, maalesef hayal…

                                   Bölüm IV (Adalet )

Hak, adalet, eşitlik, özgürlük ve sınırları ile ilgili ilkeler ve düşüncelerin sistematikleştirildiği binlerce teorem var. Zaman geçtikçe daha ayrıntıya inip inceldikleri, hassaslaştıkları kesin. Oysa sorun iyi bir teori oluşturamamaktan kaynaklanmıyor. Sorun oluşturulan teorilerin uygulan(ma)masında. Teori ne kadar mükemmel olursa olsun insanlar satır aralarından çıkardıkları yorumlar ile tevil mekanizmasını çalıştırarak yine ayrıcalıklı bir grup oluşturmayı beceriyorlar. İnsana dair bu sorunda en büyük sorun insanın kendisi. Ayrıcalıklı olma isteği, her şart, ortam ve zamanda ayrıcalıklı bir kesim oluşturuyor. Bu kesime karşı zor kullanabilecek bir güvenlik gücü bulmak olanaksız, çünkü ayrıcalıklı kesimin ilk yaptığı ve en iyi yaptığı iş gücü kendi kontrolü altına alabilmesidir. Böylece adaleti sağlaması gereken güç adaletin önündeki en güçlü engel oluveriyor.

                                        Son Bölüm

Birilerinin hakkı savunuluyorsa onu öldürmeye hakk vardır! İşin özü, aslı astarı bu… Duyarlılığımızın göstergesi olsun diye, duvarlarımıza fotoğraflarını astığımız, kir pas içinde kalmış, saçları dağınık, üstünde paçavralar bulunan çıplak ayaklı çocukları veya işçi, çiftçi, çoban babasını, annesini, kardeşlerini öldürüyoruz. Hangi hakim güç, şu an tabii ve tarihi güzelliklerin tadını çıkaran, milyon dolarlık yatları ile şu bakir koy senin, bu zengin liman benim diye gezen, gece kulüplerinde hovardaca, hoplayıp zıplayarak eğlenen, karideslerin, ıstakozların, adını adlandıramadığımız, tadını tadamadığız envai çeşit lezzetleri mideye indiren, elleri yumuşak, yüzleri botoks, kanlı canlı, elit sınıfı hak hukukun çiğnenmesinin asıl suçlusu görüp, cezalandırma eylemine girişiyor. Kaç devlet bunların imtiyazlarının ellerinden alınması için çaba sarf eder. Kaç örgüt bunlara yönelik eylem planlar, yedikleriniz halkın kanı, canı, emeğidir der. Unutmayalım ki üstünde savaşın yürütüldüğü toprak, zillete düçar olmaya mahkûmdur. Çoban hasan suçludur. Çünkü eli silahlı birilerine yeni sağılmış sütünü ver(me)miştir. Çiftçi Hüseyin suçludur. Çünkü kapısına gelen güçlü bir eli sıkmış, ancak evdeki baş sayısınca konulmuş kotadan ayırdığı ekmeğini ve soğanını paylaş(ma)mıştır. Ahmet, Mehmet, Ali, Veli suçludur. Çünkü kendisini, karısına bir parça basma, çocuğuna lastik bir ayakkabı parası almak ile, toprağını terk etmek, evini, barkını, yorganını, döşeğini, ineğini, tavuğunu yakmak arasında seçim yapmaya zorlayan bir güce boyun eğ(me)miştir. O artık ya cahş (hain)tır, ya da terörist. Başka seçenek yok. Suçludurlar. Beğenme ve beğenmeme haklarını kullanmışlardır. Eleştirmiş veya övmüşlerdir. Yaptıkları her hareket bir taraf için suç olacaktır çünkü onun toprağının üstünde savaş vardır. Ayşe suçlu olacaktır çünkü Ahmet’in eşidir. Ceylan suçludur çünkü üstünde kirli bir savaş yürütülen coğrafyanın çocuğudur. Hakkını savunuyorsam seni öldürmeye hakkım var demektir. Seni koruyan ve kollayan devlet gücü isem, bu topraklar üzerinde seni besliyorsam, benim zihniyetimin kölesi olmalısın, yoksa öldürürüm. İnsani yaşam, onurlu yaşam, özgür yaşam da neymiş nankör köpek…

İşte Bölüm II ile toplum ayrıştırılıp, ayrıcalıklı, dokunulmaz bir sınıf oluşturulmakta, bu ayrıcalıklı sınıfın karanlık yöneticileri tarafından Bölüm I kullanılarak sağır ve dilsiz kümeler sokaklara salınmakta, Bölüm IV getirilecek diye Bölüm III  oluşturulmakta ve Son Bölümdeki gibi hep alt tabaka ezilip öldürülmektedir. Adalet.. oyyy adalet .. Gel de ütopyalar arasında yaşama…

Erkan KADĞA



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.