Belkisin Tahtında Bir Âmâ

Yazar: on 31 Ocak 2020

Maalesef insani karakter bireyselliğe hayat hakkı tanımıyor. Maalesef diyorum çünkü beynimdeki ütopya bireyselliği ana merkeze oturtmak istiyor. Ütopya diyorum; çünkü sürekli mükemmelliği arayan insanın, ulaşabileceği bu son harikalar diyarının, ayak bastığımız menzillerde oluşmasının imkânsızlığını biliyorum. .İnsan diyorum çünkü. Artık tanıyorum, biliyorum.

    Bireyselliği önemsiyorum. Başköşeye, belkisin tahtına oturtmak istiyorum. Beyninizde şuan oluşan antiemperyalist söylem ve sloganları bir anlık kenara bırakmayı deneyin diyeceğim olmayacağını bile bile. Benim bireyselciliğimde emperyalist yok desem, hayal diyeceksiniz.. iyi.. Bende önce mükemmellikten sonra gereklilikten bahsedeceğim. Korkmayın, yine maalesef, sizin sözünüze döneceğim. Size el vereceğim, çünkü bireyselciliğime hiçbir zaman prim vermeyeceksiniz, tanıyorum biliyorum.
Bilinir ki insanın ilk doğuşu bireysel, sonrası toplumsaldır. Toplumu oluşturan en küçük birim. Artık gittikçe giriftleşen, kategorizeleşen, karmaşıklaşan, vazgeçilmezleşen bir yapı, çoğul yapısı oluşmuştur. Sahiplenme, bütüne sahip olma, zülüm etme, en iyiyi alma karakterlerini bünyesinde barındıran insana gerekli olan da buydu. Bu engellenemez bir gerçeklikti, ama mükemmellik miydi? Belki gereklilikti.
    Bireysellik; damakta tat bırakan özgürlüktür. Aklının kişinin cebinde, kaderinin elinde olmasıdır. Kendi dili ile konuşmak, kendi gözü ile görmektir. Sorularını, sorunlarını havale göndermemek, içine, vicdanına yönelmek, sorumluluk yüklenip, cevap aramaktır.
    Bireysellik; dış âleme yönelmeden, dünyayı kurtaran adam olmadan, kendi devrimini gerçekleştirmek, kendini kurtarmaktır.
    Bireyselleşmek yalnızlaşmaktır. Okyanusa ulaşıp tuzlanmaktansa kendine özgü bir karakteri olan bir damla olmayı tercih etmektir. Yalnızlaşmak, acı çekmektir. Acı çektikçe saflaşmak, arınmaktır.
    Bireysellik; zenginliktir. Birey pasif değildir. Sorumluluk alır, katkıda bulunur. Her birey bir görüştür, bir okuldur, bir çözümdür. Oysa toplu bakışta, güçlü ve hâkim düşünce, evrensel normlar vardır. Ortak akıl bulunmaya çalışılır. Seçkinlerin görüşü, çoğulun aklı olabilir.
    Bireysellik; duyarlılıktır. Kılcal damarlara inmektir. Her gerçek denilen, her birey bilinen irdelenir. Ameliyat masasındaki problem, irdelendikçe irdelenir, inceldikçe incelir, incelir, incelenir, ince elenir sık dokunur. Kaba yığınlar şahsiyetleşir, her fert için bir dram, bir roman, bir otobiyografi yazılır. İnsanlar bir rakamdan ibaret değildir artık.
    Bireysellik; gücü dengelemektir. Eşitliği sağlamak mümkün değil ama orantıyı düşürmekte önemli bir kazançtır. ”Bir” “Milyon” karşısında çok zayıftır ama “Bir” in “Bir” karşısındaki duruşu küçük bir orantısal fark taşır. Kişinin gayreti onu sonuca daha yakınlaştıracak, denge oluşturmaya daha elverişli olacaktır.
    Bireysellik; çoğalmaktır. İnsanlık, birkaç “daha eşit” olanın eline terk edilmeyecek, her yetenek anlam kazanmaya başlayacaktır.
    Bireysellik; başkasının emeğini, alın terini kendi tekeline alamamaktır.
    Bireysellik; yuvarlak bir masada herkesin aynı tür minderde oturması, tabakların içinde aynı yemeğin bulunmasıdır.
    Bireysellik; Allah(cc) dışında kutsallar yaratmamaktır.
    Bireysellik; dünyada değeri insana özgü kılmaktır. Sınırları çizilmiş toprak parçalarının, dokuma makinelerinden çıkmış, renklendirilmiş bez parçalarının uğruna heba edilmiş gerçek değerleri sayısal bir veri olarak ele almamak, bir insanı, bir dünyaya eş tutmaktır. Bireysellik “her şey insan için”, “insan sağ olsun” diyebilmektir.
    Bireysellik; seçkin birey oluşturmaktır. Sen, övülmüş bir peygamber bile olsan, kimi kimsesi olmayan bir âmâ’ya (kör) sırtını dönemezsin, yüzünü ekşitemezsin. Şimdi arkasından koşmalı, getirip Belkıs tahtına oturtmalı, karşısına geçip sorularını cevaplamalısın.
    Bireysellikten kastımın, her dağ zirvesine, her pınar başına, her yol ayırımına bir kişiyi yerleştirip, toplumu parçalamak olmadığını anlamışsınızdır umarım. Bireysellikten kastımın, doymak bilmez gözlerin esiri olmak, toplamak, biriktirmek, “Ben” düşüncesinin esareti altında acımasızlaşmak olmadığını kavramışsınızdır umarım. Bireysellikten kastım; engellenemez bir realite olan toplumsal yaşam içinde her bireye özel olduğunu hissettirmek, her bireye değer vermektir. Toplumsallık ile bireysellik arasındaki fark ile hangisinin önceleneceği üzerinde tarihi bir tartışma mevcut ve her ikisinin de kendine has bilimleri var artık. Vasatı bulmaya çalışanların ortak paydası ikisinin de beraber yürütülmesi, uyum oluşturulmasıdır. Aslında bu, soruyu bir anlamda cevapsız bırakmak olsa da, gerçekler bunu zorunlu kılmaktadır.
    İnsanlar hiçbir zaman bireysel yaşamın gerektirdiği düzene uygun bir karakter taşımayacaklardır. İnsanlar melekleşemeyeceklerine göre, bu bir ütopya olarak kalacaktır. Birileri çalışıp çabalayacak, bir diğeri zorbalıkla, hırsızlıkla, onun emeğine el koymaya çalışacaktır. Birileri herkes benim gibi düşünmek zorunda diyecektir. Bir diğeri, benim kanım asil, senin rengin kara, dilin yaban demekten utanmayacaktır. Biliyorum, tanıyorum.
Öyle ise kopmak bilmez ipe sarılmak zorundayız. Maalesef ortak noktalarımızı bulmak, gücü elinde bulunduranların zulmüne karşı, adalet için, ‘Biz’leşmek zorundayız.
    Bireylerin, bireysel yaşamın kurallarına olan yabanlığı nedeniyle, bireysel yaşam, kaos oluşturabilmektedir.
    Benim bireyselliğim, milyarlarca Belkıs Tahtı oluşturmaktır. Özürlü olsun, sağlam olsun, rengi karma olsun, dili yavan olsun, yeter ki insan olsun, insancıl olsun, tahtımıza konsun, başımıza taç olsun.
    İşte! bu mükemmelliktir.
    Ne zaman zulme kakışsa, o zaman karşısında “Biz”’i bulsun
    İşte bu maalesef gerçeklik, maalesef zorunluluktur.

Erkan KADĞA



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.