Eylül Sonrası Dilencisi
Yazar: Erkan KADĞA on 4 Mayıs 2020
Çocuğun, varlığını silah yapıp
alnına dayadığı
ebeveynlerin zindanından doğdu
olur olmaz duygusallıklar
sırf bundan, biraz daha az şanslıdır
varlığı hissedilmeyen çocuklar
yokluğu fark edilmeyen çocuklardan
ben, varlığı hissedilmeyen çocukların nazını
yokluğu fark edilmeyenlerin yazına yamardım
gece daha çocukken
toprak dama leziz bir sessizlik sofrası yayardım
şükür ki, çoğu zaman
ne huzursuz rüzgardan kabaran damar vardı
ne de nefessiz yağmurla dalgın hüznü oklardım
Sadece ılık bir nefes
tenimdeki kurumayan abdest suyunu okşardı
şafak vakti ufuktan seccadede enfes doğardım
çünkü, tıpkı insan gibi
doğarken ve batarken güzeldir güneş
gerçi gündüzün, gariptir bizde
çocukların, sonradan kurulması düğün yemeğine
mevsimler ile beraber
işte, artık aylardan eylül bile değilken
ben sararmaya daha yeni başladıysam
bir gariptir bizde azdan ve yazdan dilenmek
güneşin gözlerinden korkmayan cengaverlerden
yanık toprakla aynı renk simalarda bilenmek
o sinsi bir gölge midir
acaba’nın tünelinden gizlice sıvışan
yoksa koca bir gölgelik midir
dibine sığınak kazıdığım hayallerle savaşan
şu an her şey garip kaçıyor, bilmiyorum
bildiğim tek şey, etrafta uçuşan simgelerdir
sırt üstü uzanmışken düşler yamacında
ki başın hemen arkasında iki eldir barışan
üstelik hafif bir rüzgarla beraber
çil yavrusu gibi etrafa kaçışan
gölgelerdir
az yapraklı bir ağaçta
bazen de efsane kokar
hafif bir serpinti sonrasında
nemsiz topraktan seccadem
üstelik beri anda
işte tam orada
andolsun yaprak yaprak gölge avlayan Herşeye Irgat Olan’a!
önünde el açtım dileniyorum
yorgunluğundan düz adamlılığın
Allah rızası için ver çıkındaki azlığından
testide ki şişman suyundan
incelmiş ufkundan
ve tıka basa doymuş uykundan, mışıl mışıl
acımayın, Haşmetmeap Herşey Hazretleri!
lütfen acımayın bana
karanlığın koynunda korkmadan bırakın beni
uçurumun kenarında tutmadan bırakın beni
fırtınalı denizlerde demir atmadan bırakın beni
onlarca kardeşim var, kardeşlerim istiyorsanız!
derin kuyuda kervana bile satmadan bırakın beni.
ammma topraktan damda
leziz bir sessizlik sofrası kurduğum bu gecede
umuttan döşek tam ısıtıyor iken sırtımı
iki elimin üzerinde birleştiği işlemeli hatıralarım hatırına
uzayın uzun ve kalın derili elinizle gök boşluğuna
uzayın damından çekip almayın beni ama
çünkü ben hala, düşlüyorum
yani dostlarım, ben yazdan kaldım
güneş çok kızgın, üstelik ben daha kızgınım
o Herşeye Hamal Olan’ın kapısında oturmuş dileniyorum
kambur sırtın estetiğine fon iniltiden
hani hızlı ve derin nefesini serpse birazcık
tuzlu tozlu bir kaç damla ensesinden
helalinden istiyorum azıcık
acıma, Haşmetmeap Herşey Hazretleri!
gölgeni al
ama sarıl ve ört beni kendinle
güneş çok kızgın
üstelik ben daha kızgınım
ama, üşüyorum
az sulu, çok topraklı
göbeği incelmiş bir dere kenarında
evet evet, hala yazdan kaldım
teki yan dönmüş çamurlu lastik ayakkabılardan
az önce yüzmüş
sonra yüzünden çamur yüzmüş
yüzü; akşamda güneşin, ovada toprağın iyice karışmamışı gibi
kirli bir renge kaçan o çocuğun
dizinin dibine çömelmiş öğreniyorum;
nevi şahsına münhasır bir renginin olmadığını kirlenmenin
çamurlu ayakkabılarını giymek için
çamurlu ayaklarını yıkadığında
çamurda
ey Güneyli Herşeye Çocuk!
ey Herşeye Güneyli Çocuk!
ver, ver karar almazlığından
duvara çalmazlığından kuru kahkahayı
kural tanımazlığından
ve gelince o kutsal acımasızlık ayı
ver azıcık, ver birazcık
derenin beyaz, parlak çakıl taşlarına
barbarca tekme çalmayı
en çok da, çok solmuş gömleğini
çimenliği delen dikenli otlara doğru özgürce savurmayı
sadece dizüstü yırtılmış olandan da ver
ki bir daha yırtılmasın
çünkü ben kalktıkça, düşüyorum
yalvarıyorum kızma!
Haşmetmeap Herşeye Çocuk Hazretleri
ben insanım
ve insan hiç, sıyırabilir mi elini çamurdan!
sen sıyır elini!
yani tutmadan kulağımdan
temizle artık beni benden
temizle artık beni temizden
öyle parmak sallama uzaktan
pişmanım, bin pişmanım
ve yoruldum artık
çünkü durmadan
pişman olanla, dövüşüyorum
oysa teritemiz bir esmerin ayaklarının üstünden
çağlayarak akarken köpükler
sen ver
Haşmetmeap Herşeye Çoban Hazretleri!
yamaçta otlayan gri tüylü o sabahtan
çünkü her şafak, hafif çiy tutmuş kır seccadede
sadece diz üstü ıslanmış olanından daha yukarıda
kırağı çalmış kıraç bir alından biraz daha aşağıda
gün yüzü görmemiş bir hasretle, fısıldaşıyorum
ve gözlerim kapalı, dilim damağım kurumuş
şafağın ıslak hasretiyle, öpüşüyorum
Erkan KADĞA
“Eylül Sonrası Dilencisi” için 1 Yorum yapılmış
ismail amedi için cevap yazın
Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.
gafilce daldım şiire
Allah rızası için ver çıkındaki azlığından,
Testide ki şişman suyundan,
bazı tabirler şiirde kılıç gibidir
bu da öyle kesti dikkatimi…
Haşmetmeap Herşeye çocuk Hazretleri…..
bu ben miyidim sen misin yoksa üçüncü bir şahıs mı geçtim ama bu haşmeti şiirde pek sevmedim …
“Önce sıyır elini çamurdan”
Ellerimi yıkamaya gidiyorum üstad
eline sağlık güzel olmuş güzel vurgular, değişik dokunuşlar var haşmet harici…