Sözü Dosdoğru Anlama/ma

Yazar: on 26 Mayıs 2020

Yazılı ve ya sözlü bir ifadeyi/önermeyi/yargıyı farklı anlamanın niyet açısından iki türünden/sebebinden bahsedilebilir : bilinçli olarak farklı anlama (çarpıtma) ve bilmeden farklı anlama (yanılma). Birinci tür anlama doğal olarak konumuz dışıdır. Çünkü ortada kötü niyet vardır. Zaten amacımız da anlamada niyet çeşitleri değil, söz’ü dosdoğru anlama yöntemleridir.

Tarihsel ve ya aktüel bir ‘’söz’’ü doğru anlamamızı sağlayacak yöntemler neler olabilir. Aynı söz’ü farklı, bazen zıt şekilde anlamak ve yorumlamak, yazarın ve ya hatibin amacı tam da bu değilse! açıklanmaya muhtaç değil midir? Söz konusu olan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir şiir, resim ya da şarkı da değil. Kaldı ki bunlarda bile herkesin kendine göre aldığı/kattığı dışında, ortak/ortalama bir tema genellikle olur. O halde nedir Ali’ye ince bir çubuk, Veli’ye spagetti gibi görünen.

‘’söz’’ü bağlamı içinde okumayla ilgili akademik/bilimsel bir çalışmaya niyetim olmadığı gibi buna yeterli bir eleman da değilim. Maksadım konuya dair görüşlerimi bu yazıyla toparlayıp paylaşmak. Söz’ü dosdoğru anlamanın gayreti içinde olmaya çalışmak.

Söz’ü doğru anlamanın önemli unsurlarını iki ana başlıkta toplayabiliriz: 1. Okuyucunun kendisiyle ilgili olanlar, 2. ‘’söz’’ün kendisiyle ilgili unsurlar. Okuyanın/anlamak isteyenin kendisiyle ilgili ‘’anlama ilkeleri’’nden başlayalım.

Söz’ü doğru anlamaya niyetli olmak, herhalde ilk sırada yer almalı. Yanlış anlamak için yapılan okumayı baştan mahkum etmiştik zaten: Çarpıtmak …

Söz’ü önyargılarından arınarak okumak. Okunacak her söz’ü, söz’e ve söz’ün sahibine yönelik önyargılardan sıyrılarak okumak. Hiçbir kişi, kurum, din, mezhep, meşrep, cemaat, cemiyet, tarikat ve ekolün okunacak söze yönelik olumlu/olumsuz etki ve telkinlerinden etkilenip peşinen aklamadan ve ya peşinen karalamadan okumak.

Söz’ü Ali Şeriati’nin ‘’İnsanın Dört Zindanı’’ adlı kitabında saydığı zindanların dışından okumak. Yaşadığı tarihsel, toplumsal, iklimsel ve ‘iç’sel zindanlardan firar ederek okumak. Bulunulan zaman ve zemine ‘uygunluk’ endişelerini aşarak okumak. Diğer taraftan sırf aykırılık olsun, dikkat çeksin diye ‘iç’sel (benlik) zindanın telkinlerinden kaçarak okumak.

Söz’ü; şu üstad, falan hoca, meşhur profesörler bile şöyle anlamış, ben daha mı iyi bileceğim, onlardan iyi mi anlayacağım…türü beleşçi kasılmalara da girmeden okumak. Okunacak söz’ün sahibinin isminde de öyle cafcaflı ünvanlar/sıfatlar (üstad, şeyh, hoca, filozof, prof, doç, pir, imam, hüccet…) aramadan okumak. Unutmamalı ki; etkileri en fazla bir-iki asır süren ideolojilerin ve bazı ruhani/felsefi fikirlerin kurucuları/taşıyıcıları ekonomist, sosyolog, profesör, üstad, şeyh, pir…iken, insanlık tarihine kesintisiz bir şekilde mührünü vuran söz’lerin sahipleri olan peygamberler ise sıradan çobanlar, marangozlar, esirler ve ‘yetim’lerdi.

Okumanın/anlamanın akademik unvanlar, dinsel sıfatlar ve tarihsel/toplumsal ‘makam’larla ilgisi her zaman yoktur. Her zaman yoktur dedim, çünkü daha iyi anlamaya yönelik çabaların sonucu olarak kazanılmış ünvanların ve doğuştan gelen anlama yetisinin güçlü oluşundan kaynaklanan ‘ün’lerin ve sahiplerinin hakkını yemek istemem. Buradaki itirazım anlaşılmıştır sanırım.

Okunan, anlamaya çalışılan ‘söz’ün doğru anlaşılmasında ‘söz’ün kendisiyle de ilgili faktörler vardır. Ki bu faktörler daha teknik faktörlerdir ve detaylandırılması gerekmektedir. Ancak olabildiğince özetlemeye çalışarak paylaşacağım onları da. Başlayalım.

Söz’ü bütünlüğü içinde okumak. Cımbızlamadan, parçalamadan okumak. Kelimeleri cümle bütününde, cümleyi paragraf bütününde, paragrafı bölüm bütününde, bölümü başlık bütününde, başlığı fasıl bütününde, fasılı kitap/eser bütünü de okumak. Bir cümleyi ve ya paragrafı öncesi ve sonrasıyla okumak. Okuma sırasında bu örgüyü hep muhafaza etmek.

Söz’ü kullanıldığı ‘anlam’ çerçevesinde anlamak. Kelimeler, sahibinin elindeki Legolardır. Hangisini nereye yerleştireceği konusunda inisiyatif sahibidir. Aynı kelimeyi aynı cümlede başkası farklı bir yere oturtabilir. Burada kelimeye giydirilmek istenen elbise(anlam) bir üst paragrafta belirttiğim ‘bütünlük’ kriteri göz önünde tutulursa maksadın anlaşılmasını sağlar. Parlamenterlerin mecliste yaptıkları konuşmalar yargı dışıdır ve buna ‘kürsü dokunulmazlığı’ denir. Burada da ‘söz’ dokunulmazlığı vardır. Okuyucuya düşen yargılamak değil anlamaya çalışmaktır.

Söz’ü kastedilen anlamıyla anlamak. Mecazen söylenmiş/yazılmış sözü gerçek anlamıyla alırsanız, biraz dil çalışmanız önerilir. Ya da sembolik bir ifadeyi gerçekmiş gibi okumak gibi. Mübalağalı bir anlatımı da olduğu gibi alıp mübalağaya düşmemek gerekir. Kullanılan deyimlerin ifade ettiği manayı da bilerek okumak anlama çabası iddianızı ve anlama yetinizi güçlü kılar. Örnekleri çoğaltmak mümkün tabii…

Söz’ü, söylendiği zamanı göz önünde bulundurarak okumak. Söylendiği/yazıldığı gün ifade ettği anlamı yakalamak için biraz tarih bilmek gerekecek elbet. Bugün için yanlış ve gereksiz olabilecek bir söz söylendiği zamanın hakikati olabilir.

Söz’ü, söylendiği mekan/sosyal çevre bağlamında anlamak. Hangi olguların hakim olduğu çevrede/ye söylenmiştir söz. Ankara’da söylenmiş sözü Diyarbakır’da(n) işitmek kulağı tırmalıyorsa Konya’da okşayabilir.

Söz’ü içerdiği özellik-genellik ilkesi çerçevesinde anlamak. Özel durumlar için söylenmiş sözün genel-geçer olmama ihtimali yüksektir. Bireyi hedefleyen bir sözü topluma doğrultursanız sözün bağlamını atlamışsınız demektir.

Söz’ü söylendiği dildeki çağrışımıyla anlamak. Zira aynı sözün sizin dilinizdeki karşılığının ‘ruh dünyası’ az ya da çok farklı olabilir. Bütünlük ilkesi işletilirse hedeflenen anlam yakalanabilir.

Hasılı kelam anlamak ciddi bir çaba ister. Anlama derdi güdünüz güçlüyse zevke dönüşecek bu çaba, tersi durumda boşa çekilmiş kürek adedince yorulmuş olmanızı sağlamaktan öte bir mana ifade etmez. Her ‘söz’ün bir bağlamı vardır. Yine her ‘söz’ün bütüncül bağlamı içindeki yeridir onu ‘söz’ yapan. Bağlamından koparılmış söz vücuttan koparılmış her bir organ gibidir. Bu organ baş olsa bile havada kalır. ‘’söz’’lerin sırdaşı olamıyorsak bari katili olmayalım. Söz emanettir; kendisine ihanet edeni alçaltan, sadık kalanı yücelten bir emanet.

Unutmayın, ‘’önce SÖZ vardı’’…

Devrim BAL (08.08.2009)



“Sözü Dosdoğru Anlama/ma” için 1 Yorum yapılmış

  1. Rukiye dedi ki:

    “Okuyucuya düşen yargılamak değil anlamaya çalışmaktır.” ??

Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.