Bu Benimki Sendrom Değil

Yazar: on 26 Mayıs 2020

Yirmi beş’ten sonraki hiçbir yaşı kendime yakıştıramadım, biliyor musunuz? Hele otuz beş’ime geldiğimde Otuz Beş Yaş şiirinin sahibi gibi olmak korkusu sardı ki, sormayın. Şimdilerdeyse bana merhaba demek için koşturan kırk’ın tehdidi altındayım. Peygamber yaşıymış, kemal çağıymış, ömrün zirvesiymiş… Hiç teselli olmuyorum, yormayın kendinizi. Aşağıyı seyretmek dehşetinden başka bir duygu vermiyor bana, zirvede olmak. Peygamberlik desen, sonlanmış bir kurum, maalesef. Ordan ekmek yok bize. Kemal çağına ermek istediğimi kim söyledi ki size? Ne yapsan, ne söylesen hoş görüleceğin cânım 20’li yaşlar varken, ‘artık sana yakışmaz’ denecek ‘kemal’e ermenin nesini seveyim a dostlarım.

Peşinen sendrom teşhisi koyacaklara hatırlatmak isterim ki tıpta nedenini bulamadığı her hastalığı strese bağlamak kolaycılığı gibi, Sendrom da benzer şekilde açıklanamayan durumlar için çıkında bekleyen kavramlardan. ‘’Seninkisi yaşlanma korkusu’’ diyecekler için de önleyici bir açıklama oldu sanıyorum. Olsun. ‘’Önleyici savaş’’ var da önleyici açıklama neden olmasın? Bakın oldu işte. Hem yaşımıza başımıza yakışmayacak bişi de değil. Yani…

Yanisi şu dostlar; bu benimki sendrom değil. Çünkü, şairin; ‘’vay ki gençtim, ölümle paslanmış buldum sesimi’’1 dizesi karşılıyor her sabah beni. Başımın tek noktasında yoğunlaşan migren ağrılarım, vücudumun her zerresine dağılarak sözde iyilik yapmış oluyor bana. Şöyle iyice dinlenmiş olarak yataktan kalktığım gün sayısı gittikçe azalıyor, hissediyorum. Yalnız şarkılar kalıyor aklımda, türküler, çocukken dinlediğim masallar, yürüdüğüm yollar, yüzü çizgili kadınlar… Akşam üstü oluyor, yaklaşan ‘kemal’imin bana el sallarken çıkardığı ses zannediyorum, sokakta oynayan çocukların bağırışlarını. Sonra başka bir şaire sığınıyorum;

Eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş,

Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş,

Keşke biraz ölmesem.2

Bana dinsel telkinlerde bulunmayın, dostlar. Şu halin kendisi yeterince dinsel bir telkin değil mi zaten. Ayrıca sözlü olarak   ‘öleceksin oğlum öleceksin’’ demenizin daha fazla etki yapacağını sanıyorsanız dinsellik anlayışınız hayli naif derim. Öleceğimi biliyorum. Fakat benim dağıtmaya ihtiyacım var, sevgili dostlarım. Tanrımla muhabbet, hatta münakaşa etmek istiyorum. Bir çocuğun ana babasına yaptığı muzırlığı yapmak istiyorum. Şairin tanımladığı gibiyim; ‘’İnsan….sabah-akşam hem kendine hem Tanrı’ya sebepli sebepsiz yakınmaktan, mızırdanıp durmaktan yaratılmıştır’’.3

Aslında ‘’nicedir kavrayamam haller içinde halim’’4

‘’Hayatın bütün esrarını çözdüğün vakit ölümü arzularsın. Çünkü ölüm de hayatın sırlarından biridir’’ der, güzel insan Halil Cibran. Hayatın hiçbir sırrını çözmeden pörsüyüp yaşlanmak ve sonra ölmek, huzursuz edici gerçekten… Hayatın hangi sırrını çözdüm ki yaşlanmaktan ürkmeyeyim? Hayatta neye karşılık geldim, hangi eksiği tamamladım, hayata ne kattım… Adem’in yirmi beş milyar yedi yüz elli altı milyon, üç yüz kırk beş bin, dokuz yüz on birinci oğlu olmak mıdır alameti farikam? Neyse… Siz soruları çoğaltadurun, ben biraz Hayyam’la dertleşeyim dostlarım. Nerde mi dertleşiyoruz? Onu da Hayyam cevaplasın:

Her gün şarap cümbüşüne dalanların da

Her gece mihrap önünde kalanların da

Islanmayanı yok, yağmur altında hepsi:

Bir uyanık var, ötekiler hep uykuda.

Yağmur altındayız, ‘şarabıyla’ gelene kapımız açık!

Dipnotlar:

1. ‘’vay ki gençtim, ölümle paslanmış buldum sesimi’’ – (İsmet Özel / Münacaat)

2. ‘eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş’ – (İbrahim tenekeci / Bir iki deneme)

3. ‘’insan… sabah-akşam hem kendine hem Tanrı’ya sebepli sebepsiz yakınmaktan, mızırdanıp durmaktan yaratılmıştır’’ (Cahit Koytak / Balçığın Bileşimi)

4. ‘’nicedir kavrayamam haller içinde halim’’ – (İsmet Özel / İçimden Şu Zalim Şüpheyi Kaldır, Ya Kendin Gel, Ya Beni Oraya Aldır)

Devrim BAL(05.07.2014)



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.