Hediyeleşme Kültürü

Yazar: on 27 Nisan 2021

“… Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Deki: İhtiyaçtan arta kalanı…” (Bakara: 219).

Arapça bir kelime olan (هديّة) hediye, sevgi veya saygı ifadesi olarak karşılıksız, gönülden verilen mal ve hizmetin adıdır. Başka bir tanıma göre hediye, yola çıkmadan kesilen kurban, uğurluk veya yol armağanı olarak tanımlanır. Kültür ise, bugünden yarına oluşan bir olgu olmanın çok ötesinde binlerce yıllık birikimi yanında taşıyan, toplumların yaşadığı büyük sarsıntılara rağmen kendi mecrasında akmaya devam eden bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda insan olarak yapılan toplumsal pratiklerin pek çoğu tarihi tecrübelerin tezahürleridir. Hediyeleşme kültürünü de bu çerçeveden değerlendirdiğimizde insanlığın ilk atasından bugüne süregelen ve derin bir deneyimi bünyesinde barındıran toplumsal bir ilişki biçimi olduğu görülmektedir.

Armağan ve hediye kavramları benzer anlamda kullanılmakla birlikte kimi farklılıkları bulunmaktadır. Armağan kavramı, antropolojik anlamda harcama ekonomisi ve zorunlu bir karşılıklılığa dayanan toplumsal yapıyı ifade etmektedir. Armağan daha çok bir ekonomik sisteme ve mübadeleye işaret ederken, hediye ise, daha çok etkileşim bağlamında bireyler arsındaki duruma işaret etmektedir. Dolayısıyla hediye maddi değerden çok sembolik değere sahip olan, duygusal yatırım ve beklentiler içeren süreçlere denk gelir. 

Anlam bakımından bu iki kavrama yakın gelen bir diğer kavram potlaç’tır. Potlaç, geleneksel toplumlarda önemli bir güç gösterisinin gerçekleştiği törenlerin adıdır. Bu törenlerde malın tüketilmesi, yıkılması ve yok edilmesiyle gerçekleşen bir sosyal şölen vardır. Bu sosyal şölende, grubun önde gelenin rakiplerine meydan okuyarak en güçlünün kendisi olduğunu gösterme çabası vardır. Bu anlamıyla törene ev sahipliği yapan grup lideri, malından vererek, onu yok ederek veya azaltarak bir anlamda eşyanın esiri olmadığını kanıtlamaktadır. Potlaç kültüründe cömertlik, sahip olunan eşyanın fazla olanını elden çıkarmaktır. Zira o fazlalık lanetli bir paydır ve o lanetli payın uğursuzluk getirdiğine inanılır. İslam’ın ana kaynağı Kuran’da da potlaç ekonomisini destekleyen ayetlere yer verilmektedir. “… Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar, Deki: İhtiyaçtan arta kalanı…” (Bakara: 2019). Dolayısıyla potlaçta biriktirme söz konusu değildir. Potlaçta ayrıca bir güç gösterisi de vardır. Rakibine meydan okuma, harcama ve yok etme yoluyla ona gözdağı verme, kendi cömertliğiyle övünme gibi durumlar da söz konudur. 

“ Maori hukukunda verilen şeyin kendisi de ruh sahibidir ve ruhun bir parçasıdır. Birine bir şey sunmak, kendinden bir şey sunmaktır. Böylece hediyeler üzerinden yapılan değiş-tokuşun yapısında, birinden bir şey kabul etmek, onun tinsel özüne, ruhuna ait bir şeyi kabul etmektir. Bir şeyin kabul edilmemesi ise tehlikeli ve ölümcül olabilir. Çünkü verilen şey ruhsuz ve etkisiz değildir” (Mauss, 2006: 223).

Armağan veya hediyeleşme toplumların oluşumunu ifade eden önemli kavramlardan biridir. Hediye ve karşı hediye, bir toplumsal döngüdür ve toplumsal bağın kurulmasını sağlamaktadır. Kimlikler ve bireylerin kendilerini ifade ediş biçimleri hediye üzerinden şekillenmektedir. Alışveriş ve hediyeleşme ilişkisi aslında kişisel bir eylem gibi görünse de belirli toplumsal kurallar içerisinde gerçekleştiğinden toplumsal bir olgudur. Çünkü hediyeleşirken ortaya koyduğumuz ilişki geleneğe bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bağış ve hediye verme kültürü toplumsal dayanışma ve devamlılığı sağlamaktadır. Bundan dolayı verme dürtüsünün, insanlık tarihi açısından değerlendirildiğinde, en az alma arzusu kadar önemli olduğunu söylenebilir. Bir eşyayı, duyguyu verme, aktarma, karşılık verme, merhamet gösterme, cömertlikte bulunma; alma, sahip olma, iştah ya da bencillik kadar esas olan insani özelliklerdir. 

Verme ve dağıtma kültüründe geçerli olan ilke, alınandan fazlasının iade edilmesidir. Bu bakımdan saklama ve biriktirme ilkesinin tam karşısında duran bir kültürdür. Bu yönüyle de potlaç ekonomisi veya hediyeleşme kültürü, Weber’in kapitalizmin ruhunu ve zihniyetini şekillendireceğini söyleyen Protestan ahlakının karşısına başka bir ahlak modeli olarak geçmektedir.    

Birbirine yakın anlamda kullanılan bu üç kavramın ortak hedefleri verme alışkanlığını geliştirerek, metaların bireye hükmetmesini ve mülkün eşit olmayan sosyal ilişkiler kurmasını önlemek olarak görülebilir. Bu durum aynı zamanda gerçek zenginlik kaynağının mal biriktirmek olmadığını; harcamak, tüketmek, vermek ve dağıtmak şeklinde olabileceğini ortaya koymaktadır. Kaybedenin kapitalist dünyadaki konumu ve mutsuzluğu yerine hediyeleşme kültürünün hâkim olduğu toplumlarda kaybetmenin, vermeyenin, dağıtmayanın ve harcamayanın mutsuzluğu söz konusudur. Kapitalist modelde de tüketme vardır. Ayrıca kapitalist modeldeki tüketim ve harcama bireyin sadece kendisi için yapmış olduğu bir eylemdir. Hediyeleşme kültüründe ise hem başka insanların ve hem de kutsalın üzerinden şekillenen bir tüketim ve harcama söz konusudur. 

Hediyeleşme kültüründe kutsiyetin etkisi son derece belirgindir. İnsanlığın ilk atası Âdem’in iki oğlu kıssasında hediye-kutsal ilişkisini kurban olayı üzerinden görmekteyiz. Bu kıssada kurbanın, yani hediyenin, kabul edilişi kutsalla (Allah ile) ilişkilendirmiştir. Hem Kuran’da (Maide: 27-31), hem Tevrat’ta(Tekvin bölümünde) ve hem de İncil’de (Matta ve Yuhanna) geçen bu olay dinlerin hediyeleşme kültürüyle sıkı ilişkisini ortaya koymaktadır. Hediye kültürünün doğasında bulunan kutsalın sunumu ve etkisi modern kapitalist toplumda giderek zayıflamıştır. Belki de armağan toplumu ile modern kapitalist toplum arasındaki en belirgin çizgilerden birisi kutsal ile seküler arasına çizilen çizgidir. Büyük dinlerin Âdem’in iki oğluna dair görüşlerine ve kimi mitolojik aktarımlara baktığımızda ilk insandan bu yana hediyeleşmeye verilen anlam dikkat çekicidir. Yeryüzünde dökülen ilk kanın öncesinde sunulan hediyenin (Kurban’ın) kutsal ile hediye arasındaki ilişkiyi ortaya koyması açısından son derece önemlidir. Kuran’da hediye üzerinden örnek olarak verilen bu kıssa bir bakıma iyi insan ve kötü insan olmanın ölçüsünü ortaya koyar niteliktedir. Kuran burada, Habil kişiliği üzerinden bizlere bir model sunmaktadır. Öyle ki iyiliği temsil eden Habil’in hediyesini sunarken ona göstermiş olduğu özene vurgu yapılmaktadır. Hz. Peygamberin pek çok hadislerinde, hediyeleşmede özenli davranılmasını, kendisinin de hediyeleşirken bunu dikkate aldığını ve hediyeleşmenin insanlar arasında sevgiyi artıran bir unsur olduğunu söylediğini görmekteyiz. 

Marks’ın artı değer dediği ve Bataille’nin de lanetli pay diye ifade ettiği üretim ve ihtiyaç fazlasına kapitalist kültür ile hediyeleşme kültürünün baktığı yer birbirinden farklıdır. Bağış ve hediyeleşme kültürü dağıtarak kendini güvene alırken modern kapitalist kültür ise biriktirerek kendini ve çocuklarını güvende tutmaya çalışır. Biri topluma dağıtırken diğeri toplumdan saklayarak kendini inşa eder. Bağış ve hediyeleşme kültüründe toplumun genelinde bir refah hâkimdir. Çünkü böylesi bir toplumda herkes vermek ister. Zira hediyeleşmede vererek statü elde edildiğine inanılır. Kapitalist kültürde ise toplumun çok küçük bir bölümü refah içerisindeyken, kahir ekseriyeti yokluk ve yoksulluk içerisindedir. Bu bağlamda İslam dinindeki zekât, infak ve sadaka geleneği, hediyeleşme kültürünün bir göstergesi olarak görülebilir. 

Dinin hemen hemen her toplumda üstlendiği başlıca fonksiyonlardan birisi insanlara bir anlam dünyasını kazandırmaktır. Dinler insanlara hayatlarını fıtratlarına uygun bir şekilde düzenleyebilecekleri değerler sistemi sunmaktadır. Peter Berger’in de ifade ettiği gibi insanoğlunun varlıksal sorunlarına en doyurucu cevaplar ürettikleri, üretmeye devam ettikleri için dinler varlıklarını sürdürürler. Maddeyi mana ile müzeyyen kılan hediyeleşme pratiği, dini değerler sisteminden tevarüs eden ve kendini insan ilişkilerinde somutlaştıran toplumsal bir pratik olarak kendini göstermektedir. Bir toplumsal ödev olarak, “an beni, anayım seni” (Bakara: 152) şeklinde bir anlam taşıdığını söyleyebiliriz. Örneğin dini merasimlerde ve dini bayramlarda hediyeleşme pratiğini görmekteyiz. Aynı şekilde düğünlerde gelin ve damada takılan altın ve para, bu toplumsal pratiğin en bariz örneği olarak görülmektedir. Günümüz modern toplumunu şekillendiren kapitalist düşüncenin bakış açısını ve dünya görüşünü şu şekilde anlayabiliriz: Kapitalizm düşüncesinin özel günler üzerinden çarkını döndürme gibi bir çabası vardır. Öyle ki bundan kaçamayacağımız kadar her türlü imkân/tuzak bize sunulmuştur. Modern kültürün büyük bir hassasiyetle besleyip büyüttüğü şımarık çocuğu kapitalizm ile beraber insanın ülfet ve muhabbetini kazanmak için yapılan hediyeleşme eyleminin zorunluluk ve itibar ekonomisi haline gelmesi esef vericidir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında hediyeleşme kültürü ile kapitalist zihniyet arasındaki temel fark, fazladan tüketimin kutsal düzeni kurma ile seküler düzeni kurma çabasındaki işlevselliktir. Geleneksel toplumdaki hediyeleşme pratiğinde kutsal üzerinden kurgulanan yararlılık, kapitalist toplum sisteminde rasyonellik üzerinden kurgulanmaktadır. Gerek bağış ve hediyeleşme kültüründe gerekse de kapitalist anlayışta harcama veya dağıtma vardır. Ancak hediyeleşme kültüründe söz konusu olan harcama bir kutsal arayışın sonucu iken modern kapitalist toplumda ise lüks ve şatafatın, seküler bir statü inşasının önemli parametrelerinden biri haline gelmiştir.     

Modern toplumda eylemlerimizde pek bir değişiklik olmamıştır. Eskiden olduğu gibi şimdi de alıp veriyoruz. Eskiden yediğimiz, giydiğimiz gibi şimdi de yiyor ve giyiyoruz. Ancak eylemlerimizin her birine yüklemiş olduğumuz anlamlar değişmiştir. 

Sonuç olarak, geleneksel toplumlarda hediye ve bağış kültürü vererek ve dağıtarak bir anlam dünyası kurgularken, modern toplumda ise kapitalist sistem içerisinde inşa edilen yaşam dünyasında ise bireyler saklayarak, tutarak ve biriktirerek bir dünya kurgulamaktadır. Tutan, saklayan ve biriktiren kapitalist dünya görüşü bugün içinde bulunduğumuz küresel çaptaki salgın hastalık (Covid-19) sürecinde de kendini göstermektedir. Covid-19 analizlerine baktığımızda sonuç nereye gidiyor? Diye sorulduğunda cevapların %90’ında ekonomik temelli bir kaygının olduğu görülmektedir. Salgından ölenler şöyle dursun, kalanları nasıl bir ekonomik süreç beklediği sorusu üzerinde odaklanılmaktadır. Hayatı adeta durma noktasına getiren salgın hastalık sürecinde bile kapitalist sistemin bizi ne derece kuşatmış olduğunu göstermektedir. 

Habip MEÇİN

25.04.2021



“Hediyeleşme Kültürü” için 12 Yorum yapılmış

  1. Hakim dedi ki:

    Sayin hocam cok guzel. Guzel bir makale olmuş. Örnekler yerinde olmuş. Rabbim muvaffak eylesin…

  2. Gökhan Arzuman dedi ki:

    Kaleminize sağlık hocam. Yazılarınızın devamını bekliyoruz ?

  3. Mine dedi ki:

    Emeğinize sağlık hocam..

  4. Musa Buray dedi ki:

    Ağzına yüreğine sağlık kardeşim çok güzel yazın.

  5. Hüseyin Özdoğan dedi ki:

    Hocam maşallah barekallah daim olsun inşaallah
    Kaleminize kuvvet inşallah

  6. Hasan dedi ki:

    Güzel yazı, emeğinize sağlık.

  7. Batmanê dedi ki:

    Kaleminize sağlık sayın hocam. Güzel konu güzel ve yerinde örneklerle ayrı bir güzelleşmiş, devamını bekliyoruz inşallah.

  8. Metin dedi ki:

    Merhabalar sayın hocam;

    Yazınızın tamamını çok dikkatli bir şekilde okumaya gayret gösterdim. Yazıda tarihsel çerçeve üzerinde durmuş, kavramları acıklamalı bir şekilde sunumuş, genel tarihsel olgu ve kişiler üzerinden günümüzle bütünleştirici bir çerçevede ele almış, akıcı, anlamlı ve anlaşılır bir dille güzel bir yazı yazmışsınız. Elinize emeğinize sağlık.

  9. Mehmet maksut dedi ki:

    Her medeniyetin ortak kavramları olsada ruhları farklıdır. Ve ıslam medeniyetinin tüm kavramlarinda bir ruh vardır. Feda ve ihlas… Hediyelesme bunun bir ifadesidir…

    Yazılarının devamını dilerim. Mustefid olanları bol yazılar duasıyla

  10. Habip MEÇİN dedi ki:

    Selam…

    Çalışmaya yorum yapan, değerlendirmelerde bulunan hocalarımın ve arkadaşlarımın her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. Zira onların değerlendirmeleri bize moral vermenin yanında eksiklerimizin fark edilmesine ve bu vesileyle de giderilmesine vesile olmaktadır.

    Hem mesaj, watsap ve mail yoluyla ve hem de yazının hemen aşağısında, http://www.lamucim.com‘un yorum kısmına yazılan değerlendirmelere baktığımızda genel olarak yazı şu şekilde değerlendirilmiştir:

    1- Sonuç kısmı biraz daha örneklerle zenginleştirilebilirdi.
    2- yazı akademik bir dille yazıldığından genele hitap etmeyen görece soğuk bir dil olmuştur.
    3- Akademik anlamda olumlu ve makale dilini yakalamış bir yazı olmuştur.
    4- yazı biraz uzun olmuştur.
    5- Yazı da ayette geçen “ihtiyaç” kavramının tanımı yapılmadığından ihtiyaç nedir? sorusunun cevabı yazı içerisinde bulunamamıştır.

    Gibi “#HediyeleşmeKültürü”‘ü yazısına yapılan temenni ve eleştirileri burada paylaşmak istedim.

    Selam ve Dua ile….

  11. Sima çiçek dedi ki:

    Merhabalar değerli hocam
    Yazınızı okudum çok güzel bir konu çağımıza yaygın ve her yaş gurubunu ilgilendiren bir konu elinize kaleminize sağlık başka konularda da yazınızı bekleriz çok çok teşekkür ederiz başarların devamın Cenab-ı haktan niyaz ederiz

Hasan için cevap yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.