Uyandırın Lütfen

Yazar: on 19 Mayıs 2021

Ucundan ucundan bir fiskelik,

Kaba olanın haşmetine takılmış hüznün tuzlu gözleri özeldi,

Korkunç travmalardan ziyade, 

Bir tutamlık esintiden bile savrulmuşluğumuz güzeldi.

Hep ihtirasların peşi sıra gelen iğretinin garipliği ile beraberdi

Bir süre sonra bilince vurunca tokmağı

Gümmmmm, evet utanırdım.

Bitmeyenin birine ulaşmanın bayağılığı içinde her an seferberdi,

Yani ulaşmak, bir türlü istemeyi bitiremedi,

Hep “Biraz daha’nın” içindeydik işte,

Her şey, hak ettiğinden çok daha fazla değerli,

Hayatın kendisi bile..

Gecenin içine gömülürken hayatın çocuk gözleri.

Hala eften püften sebeplerle küsüyorum kendime,

Akşamları susuyorum yani,

Yahu, geç olduysa bile

Bir veda bile etmeden gidilir mi?

Gidiyorlar, üstelik bir yere bile gitmeden.

Urban bir çöl gecesinde

Daha anadan üryan bebek yıldızlar doğuyordu gözlerinde,

Evet, belki uykunun kolu uzun ve kaygan 

bir kement gibi sımsıkı kolları ile bağlıydı,

Paslı bir pranganın şarkısı eşliğinde,

Boynuna da asılmıştı urgan, üstelik yağlıydı

Ama huzur içinde duruyorlardı işte.

Yıldızları avuçlarında, sıkı sıkı,

Çünkü hep satın alınmış bir yarın vardı.

Şimdi, kimisinin gözlerinin rengi bile elimde değil artık,

Kaybettim onları,

Kimisinin yüzleri kaydı yıldızları seyrederken

Kapatın, sevmedim ben,

O şarkıyı dinlemeyeceğim bir daha…

Kalbimin şarkısını dinliyorum bu akşam

yıldızları seyrederken,

Bekleyenlere iletin, 

Efkarlıyım, galiba yine geç kalacağım biraz.

Ama sorun değil, 

Herkesin yatıya niyetlendiği bu evde,

Kimsenin kalmaya hakkı yok, geleceğim.

Önce kızıl kara incileri dağıtmalı bol keseden,

Bir şeyden değil, sırf umut için

Bir de sırtını seviyorum akşamın.

O hala benimle, ama benim değil.

Biliyorum bu güzelim akşamlarda gidecek, 

Yarın neden olsundu,

Güneş, Adem’in cebinde küf tutmuş zaten

Bir kese yıldız harcarken,

Bir avuç buğday için.

Evet sevecek zannetmişti ama,

O gün ölüme mahkum etti beni.

Oysa ben sadece toprak duvarlarını hırpalıyordum kimsesizliğin.

Sadullah Dayı’nın pestillerini emiyordum parmak ucumdan,

Kör bir bastonun vızıltıları eşliğinde. 

Hayal meyal hatırlıyorum,

Ama en azından o hala ben de..

Durun, açın iki avucunuzu göğe,

Bir avuç toprağa,

Kese dolusu yıldız harcadığım damdaki mü’min ondört geceden kalma,

Bir çiğnemlik yıldız dökeceğim içine.

Hani ay’dan avuçladığım,

Berrak derenin suları esmer olurdu ya ellerimde,

İşte biraz da ondan.

Yani ben kusursuz daireler çizeceğim daha,

bir parmak ucu dokunuşuyla, 

Hayatın çarşaf yüzeyine.

Biliyorum, uyumak zorundayım,

Ama beni uyandırın lütfen…



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.