Aşk Gönüle Düştü mü?

Yazar: on 14 Haziran 2022

İnci ALP

Hangi dönemde, nasıl yaşadığını bilmediğimiz ancak bazen hakkında gerçekliğinden dahi emin olamadığımız hikayelere sahip kişiler vardır hayatımızda. Bazen ismini bile bilmez sadece hikayesini biliriz. Yazacağım hikaye de öyle. İsmini bilir ancak vaktini bilmeyiz, Yaşandığını bilir ancak inanmayız belki de inanamayız. Uzun lafın kısası Allah’ın gönlüne aşk düşen bir kulundan bahsedeceğim. 

Vakti zamanında İstanbul’da farklı bir kıyıda yaşayan Abdullah ismiyle bilinen birinin yolu, nedendir bilinmez, Anadolu yakasına düşer. Abdullah, Anadolu yakasının sokaklarında gezerken bir köşeden dönünce bir kız görür. Kızı gördüğü gibi bir “bismillah” düşer dilinden belki neden dediğini dahi bilmeden. Ömrü boyunca ilk kez aşk düşer gönlüne. Zaten bir hayata, bir gönüle kaç aşk sığabilir ki ya 

da birden fazla olursa ona aşk denir mi? Lakin Abdullah’ın aşkı karşılıksızdır, sevdiği onu görmeden gitmiştir gitmesi gerektiği yere. 

O günden itibaren Abdullah sevdiği görecekmiş gibi bir kıyıdan diğer kıyaya doğru el sallar durur, Anadolu yakasına gider her sokakta sevdiğini arar. Derdini kimseye anlatamaz, utanır. Lakin aşk dert midir ya da utanılacak, anlatılamayacak bir şey midir o da bilemez bu soruların cevaplarını. Sevdiğini ararken gönlündeki aşk, kor olur yakar yüreğini ancak arayışları sürekli bilinmezlikle sonuçlanır. 

Günleri, haftaları sevdiğini arayarak geçer. Yine bir gün Anadolu yakasında sevdiğini ararken bazı sesler duyar ve ne olduğunu merak ederek sesin kaynağına gider. Sesler eski bir köşkün bahçesinden gelir. 

Düğüne girmek ister ancak namahrem olduğundan düğüne de giremez. Orada, bahçenin duvarı dibinde saatlerce akacak olan gözyaşları usul usul akmaya başlar. Belki de bu gözyaşları kendisi sevdiğine kavuşamamışken ikili sevgilinin birbirine kavuşmasına şahit olduğundandı. Onu fark eden düğün sahipleri gözü yaşlı, kimi kimsesiz gördükleri Abdullah’ı  bir yere oturtup önüne düğün yemeklerinden indirirler. Lakin Abdullah’ın ne yemek yiyecek isteği ne de insanlarla konuşacak takati vardır. Bir vakit sonra gelinin yüzünü görür. Damatla akrabalarının elini öpmekte olan taze gelin kendi sevdiğidir. İşte ne olursa o an, sevdiğini telli duvaklı gelin olduğunu görünce, olur. Baharı kışa, gündüzü geceye döner, böyle dert, acı olur mu, olsa kimin başına gelir? 

Günler, haftalar boyu aradığı, gönlünü 

kuşatan kız aklar içinde başkasına yâr olmaktadır. Elinden hiçbir şey gelemez Abdullah’ın çünkü aşk, bir insanın kaderi, alın yazısıdır eğer yazmamışsa ilahi kalem o satırları ne kadar uğraşsan beyhudedir… 

Elinden bir şey gelemez ancak izlemeye de gücü yetmez, gönlü kaldırmaz, bir hışım kalkar yerinden. Saçını yolarak çıkar bulunduğu yerden. Düğündekiler ne olduğunu anlamaz ki ona yardım edip tutsunlar. Gerçi sevdiği başkasının sevdiği olmuş, başkasını severken nasıl yardım edip de tutarlar. 

Sevdiğiyle vuslata eremez Abdullah öyle ki sevdiği onun farkında dahi olmamıştır zor olan da budur zaten zira sevildiğini bilerek naralar atmak, çöllerde dolanmak kolaydır. Abdullah visale eremez ancak visal olmayınca aşkın uzaklardaki bir sevgiliye 

olduğunu da bilmez.

Abdullah düğünden çıktığında vakit gece. O gece vakti karşı kıyıya nasıl geçtiğini bilinmez. Lakin ömür boyu sinesinde ve hafızasınında saklayacağı o geceden, aşkından kalan tek şey avucundaki bir tutam saçtı. Kendi elleriyle yolduğu kendi saçı. 

Eski zamanlarda aşıklar, sevdiklerinin saç telini muska yapar, boyunlarına asarlarmış. Abdullah’ınki ise öyle bir aşk ki sevdiğinin tek bir saç telini dahi almak nasip olmamış. Abdullah sesini, ismini dahi bilmediği sevdiğinden kalan tek şeyi, elleriyle yolduğu saçlarını, muska yapıp boynuna asmış. 

O günden sonra Rumeli sokaklarından saçları yolarak gezer. Ahali meczup 

bildikleri Abdullah’ı Telli Aşık diye anar. O günden sonra sevdiceğini ne bir kere daha görür ne de karşı kıyıya gitmeye gönlü el vermez. 

Abdullah bazen tenhada ağlamış, bazen de kuytu köşede akşamlayarak geçirmiş ömrünü. Haftalar, aylar, yıllar böyle geçip gitmiş. Ahali den bazıları onu meczup diye bilmiş, bazısı ise mecnun diye. Kimseyle bir iki kelam etmemiş Abdullah, kimse de onunla konuşmak, derdini anlamak istememiş zaten. Abdullah’ın gönlündeki aşk tazeliğini kaybetmeden yaşlanmış durmuş. 

Bir gün Rumeli Kavağı’nın sahilinde otururken uyuya kalmış. Düşünde cenneti görmüş Abdullah. Kevser suyunun başında ağlayarak:” Ey Sevgili cennette Sen’ i görmeden ne eyleyim? İstersen karanlık bir 

zindana koy beni, yeter ki Sen’i göreyim. 

Sen’i cennete girmek için sevmedim ben, cennete girmeyi Sen’i görmek için istedim. Sana aşık oldum. Aşk’a aşık oldum.” diye yakarıyordu. O ağlayıp konuştukça cennetin rengi solgunlaşmış. Ardından cennete hafiften bir ses işitildi:” Bu perdeyi yanlız aşk aralar.”  

Abdullah zihninde bu sesle uyanıvermiş. Kevser suyunun başında ağlayanın aşık olduğunu anlamış. Düşünmüş, düşündükçe ağlamış. Ellerini gökyüzüne kaldırmış hâlâ gözlerinden yaşlar akarken ve yakarmış Aşk’a: “Elhamdülillah aşık oldum. Sevdiğimden geçtim ancak aşkımdan vazgeçmedim. Ya Sana ulaştıracak bu aşk beni ya sona.” 

O andan itibaren bulunduğu sahilden denize doğru bir yol oluşturmaya başlar. 

Bugün bile görünebilecek bu taşlar Abdullah’ın ömür taşlarıdır. Durmadan, usanmadan devam eder, sıra sıra dizer taşları karşı kıyıya doğru. Lakin bu sevdiğine kavuşmak için değil Aşkın kendisine kavuşmak için yapar. Çünkü aşk yanlız O’dur, Ona’dır ve O’ndadır. 

Abdullah son nefesini orada verdi. Gönlündeki Aşk’a kavuşamayacak olmanın korkusuyla çünkü ona göre o taşlar bittiği zaman Aşk’a kavuşacak ve Aşk onu kabul edecekti. 

Yine ne vakit olduğu bilinmez bir zamanda, Rumlu bir kadın çok hastaymış, hastalığından hiç evlenememiş. Bu kadın bir gün rüyasında Abdullah’ın mezarının bulunduğunu görmüş ve demiş: “İşte mezarım buradadır. Mezarımı bul da çıkar. Belki o zaman Allah sana sıhhat verir.” 

Kadın en başta rüyasını anlatamamış kimseye ne zaman ki rüyayı birkaç kez daha görmüş o vakit anlatmış insanlara ancak ona kimse inanmamış. En sonunda parayla tuttuğu birini oraya yollamış ve rüyasında gördüğü yeri kazdırmış. Ve aranan en sonunda bulunmuş. Kadın şifa bulmuş mu, bilmem ancak o vakitten bu vakte kadar kısmetini arayan, bulan gider Abdullah’ın türbesine. 

Her ne kadar ziyaretçisi olsa da yaşadıklarını, ismini bilen kaç kişi vardır bilinmez. Çünkü insanlar onu Telli Baba diye ziyaret eder, tanırlar. 

İnci ALP



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.