Sembolik (Simgesel) Şiddet

Yazar: on 14 Temmuz 2023

Ünlü Sosyolog Pierre Bourdieu’nun üzerinde durduğu en önemli kavramlarından biri simgesel (sembolik) şiddettir. Simgesel şiddet ya da sembolik şiddet kavramı, günlük yaşamımızın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Şiddet gibi görünmeyen ama belirli bir oranda, bazen mağdurun da rızasıyla meydana gelen şiddet şeklidir. Herhangi bir bakış, bir mimik ya da fiili bir davranış simgesel şiddete örnek verilebilir.


Tarih boyunca fiziksel şiddet olarak tanımlanan öldürme, yağmalama, işkence ve benzeri tüm uygulamalar halen devam etmektedir. Fiziksel şiddet kişinin can ve mal güvenliğini tehlikeye atarken, simgesel şiddet kişinin akıl sağlığını doğrudan etkilemektedir. İnsan Hakları ve teknoloji geliştikçe şiddetin azalacağı varsayılmasına karşın şiddet, gittikçe dünya çapında yükselmektedir.


Toplumda var olan genel düşünce ve yaşam biçiminin aksine hareket eden veya mevcut durumu kabullenmeyen kişiler genellikle sembolik şiddete maruz kalmaktadır. İlk tahlilde şiddet gibi görünmeyen söz ve davranışlar, aslında birer şiddeti içermektedir. Çünkü simgesel şiddet doğrudan değil dolaylı yoldan gerçekleşmektedir. Bu durum o kadar normalleşmektedir ki şiddete uğrayan mağdur dahi bunu fark etmemektedir.


Yaşadığınız bölgenin etnik veya dini grubunda değilseniz eğer, simgesel şiddete uğrama ihtimaliniz güçlenmektedir. Nitekim ‘olsun sen de kardeşimizsin ’gibi masum görünen ancak içerik analizine girildiğinde, tamamen dışlayıcı ve ayıplayıcı bir simgesel şiddet olduğu görülecektir.


Simgesel şiddete en fazla kadınlar, çocuklar ve engelliler maruz kaldığı varsayılmaktadır. Kadınların giyeceği kıyafetler, gidecekleri okullar ve evlenme biçimi ile nasıl davranması gerektiği ile ilgili yapılan dayatmalar birer şiddet türüdür. Kadınların insan değil de ele geçirilmesi gereken bir cinsiyet olarak algılanması da şiddete örnek gösterilebilir.


Simgesel şiddet denilince ilk akla gelen konu kadınların giyimidir. Aslında kadınların giyimi aynı zamanda erkeklerin tahrik olması sorunuyla paraleldir. Erkeklerin veya kadınların tahrik olması sosyolojik-psikolojik değil biyolojiktir. Biyolojik olan her şey normaldir. Önemli olan tahrik olmak değil, tahrik olduktan sonra kendini tutabilmektir. Nitekim Nur-30.ayette “İnananlara, gözlerini sakınmalarını (kadınlara gözünü dikip bakmamalarını) ve iffetlerini korumalarını bildir. Bu, onlar için daha temiz bir davranıştır. Elbette ALLAH yaptıklarından haberdardır” diyerek erkeklerin kendilerini koruması gerektiğini bildirmektedir. Sonuç olarak kadının tamamen kapatılarak toplumsal düzeni oluşturma çabası beyhudedir. Toplumsal düzenden kadınlar kadar erkekler de sorumludur. İster erkek ister kadın olsun, tüm toplumsal kurallar içselleştirilerek uygulanmalıdır. Aksi halde fiziksel ve simgesel şiddet kaçınılmaz olacaktır.


Yeni işe başlayan birinin eski çalışanlar tarafından yok sayılması ya da kariyerinin engellenmeye çalışılması da simgesel şiddete örnek verilebilir. Çalıştığınız şirket veya kurumda renginiz, cinsiyetiniz, dilinizle ilgili dezavantaja düşüyorsanız eğer, maalesef şiddete uğruyorsunuz ancak siz bunun farkında değilsiniz.


Günümüzde en sık rastlanan şiddet biçiminin başında, ”kendi gibi düşünüp davranmaya zorlama” eylemidir. Nitekim kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi davranmayan, kendi gibi giyinmeyen kişilere ayıplama, dışlama, dedikodu gibi araçlarla şiddet uygulanmaktadır. Fiziksel bir baskı olmaksızın uygulanan ve ruh sağlığını bozucu eylemlerin tümü simgesel şiddete dâhildir.


Hayatımızın her anında simgesel şiddete maruz kalıyoruz aslında. Ancak bu şiddet türü o kadar normalleşmiş bir durumdadır ki şiddetin farkında bile değiliz. Uğradığımız şiddet beynimizde normalleşmektedir. Bir süre sonra aynı şiddeti, şiddete uğrayan tarafından, başka mağdurlara uygulanmaktadır. Simgesel şiddet kısır bir döngü halini almakta, toplumun ve kişilerin sağlıklı düşünmesini engellemektedir.


Toplum düzenini sağlayan başta din kuralları, ahlâk kuralları, görgü kuralları ve hukuk kuralları, toplumun devamlılığı açısından uyulması gereken kurallardır. Bu kurallar çok geçmiş tarihlerden bu yana eklenerek günümüze ulaşmıştır. Bu kuralların hepsinin kendine özgü yaptırımları mevcuttur. İnsanların bu kurallara uymaları ise kişiden kişiye ve yerden yere göre farklılık gösterir. Ancak kurallara uyma zorunluluğu çok tartışmalı bir konudur. Örnek vermek gerekirse, evlenmek isteyen iki yetişkin düğün ritüellerini yapmak zorunda mı? Bu ritüeller yapılmadığı takdirde, toplumun baskısıyla karşılaşması doğru mudur? Bu kuralları kim toplum adına topluma dayatmaktadır? Elbette düzen oluşturma adı altında kendi kurallarını topluma dayatma simgesel bir şiddettir.


Yazıma son verirken, acaba bizler başka hangi tür şiddete maruz kalıyoruz? Sorusunu da sormak istiyorum.



“Sembolik (Simgesel) Şiddet” için 2 Yorum yapılmış

  1. Habip MEÇİN dedi ki:

    Sosyoloji toplumsal ilişki bilimi olarak da görülebilir. Belki de fıkıh gibi, matematik ve ahlak dersler gibi temel dersler arasındaki yerini alması gereken mühim bir ders olarak günümüz dünyasında karşımızda durmaktadır.

    Şiddet konusuna gelecek olursak, evvela bütünsel bir bakış açısı gerekmektedir. insanın mayasında bulunan öfke basit bir şey yüzünden parlamaması gerektiği gibi onur ve şerefine dokunacak bir durumda da tepki vermeyip öfkelenmemesi normal bir durum olmadığı gibi şiddet de sayılmamalıdır.

    Bununla birlikte şiddet veya zülüm diyebiliriz. kimden ve nereden gelirse gelsin insan/mümin olan herkesin karşı durması icab eder. Kardeşiniz mazlum da olsa zalim de olsa ona yardım edin hadisi burada kardeşin bile olsa onun zulmüne/şiddetine engel olarak ona yardımcı olmamız gerektiğine dikkat çekilmektedir.

    şiddet kadına
    şiddet erkeğe
    şiddet hayvana
    şiddet çocuğa
    şiddet müslime
    şiddet gayri müslime
    kime yapılırsa yapılsın şiddet şiddettir. şiddettin cinsiyeti, dini ve ırkı olmamalıdır.
    Bourdieu’nun sembolik şiddet kavramsallığı ilginç. sembollerin taşıdığı mesajlardan biri de aslında karşı tarafı/düşmanı rencide eden bir yapısı vardır. örneğin ezan İslam’ın bir sembolüdür. Gayri müslim bir ülkede günde beş defa aleni ve yüksek bir sesle şehre yayılması Bourdieucu anlamda bir sembolik şiddet örneği değil midir? Ya da tam tersini düşünelim İçkinin haram olduğu bir ülkede gayri müslim bir vatandaşın iç fabrikası açması veya içki reklamını çarşı pazarlarda yapması bir sembolik şiddet örneği değil mi? Bu, dinlerin taşıdığı sembolik mesajları sembolik şiddetle nasıl ilişkilendirebiliriz?

    Daha farklı bir örnek verecek olursak bir zengin, oturduğu villasıyla veya bindiği son model arabasıyla fakir bir vatandaşa sembolik olarak şiddet uygulamadığını kim iddia edebilir? okula giden fakir bir çocuk annesinin kuru ekmek üzerine sürdüğü salça ile beslenirken yan sırada beslenme çantasından krep ve kızartılmış patates çıkartan sınıf arkadaşından sembolik şiddet görmediğini söyleyebilir miyiz? gücün, paranın ve statünün hüküm sürdüğü böylesi bir networkta Bourdieu’nun sembolik şiddetti anlamak/anlamlandırmak için henüz yolun başındayız gibime geliyor?
    selamlar…

    • Mehdi Sever dedi ki:

      Yaşamımızın hemen hemen her noktasında simgesel şiddete maruz maruz bırakılmaktayız.Ahlak, hukuk ve din kuralları, kişilerin birlikte hayatlarına devam edebilmesi noktasında oluşturulmuştur.Toplum,bireylerden bu kurallara uymasını beklemektedir.Aksine hareket edenlere ise ayıplama,dışlama gibi cezalara maruz bırakılmaktadır.Burada önemli olan nokta toplumsal kurallar başkasının hayatını doğrudan etkilemiyorsa,kişiler buna uymaz zorunda mı? sorusudur.Kişilerin giyimi,inancı,yaşam tarzı başkalarını ne kadar ilgilendiriyor? Verilen ezan örneğinde ise doğrudan kişiler hedef alınarak yapılan bir uygulama değil dolaysıyla şiddete girmez kanaatimce .Ancak insanlara sırf eziyet vermek için ezan okunacaksa o başka.Zenginlerin zengince yaşamaları ,fakirlerin ise yoksun olmaları toplumsal bir sorundur,bireysel değil.

Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.