Erdem Bayazıt ve Şiiri Hakkında

Yazar: on 3 Ağustos 2023

        “Gözlerinde gök sancısı

İçlerinde okyanus uğultusu uzun mızraklarla yararak karanlığı

Gelip dayandılar şehrin sivrilmiş tırnaklarına”

(Erdem Bayazıt, Şiirler, s.30)

Eğitimci, yayıncı, dergi yönetmeni ve editör, siyasetçi gibi sıfatların yanında Erdem Bayazıt’ı bugün aramızda yaşatan en önemli vasıfları hiç şüphesiz şairliği ve bir nesle ağabeylik yapmış olmasıdır. Lise yıllarından başlayarak şiiri, edebiyatı gündelik hayatlarında yaşatan Yedi Güzel Adam’ın gür seslilerinden biri. Büyük Doğu’dan Diriliş’e, Edebiyat’tan Mavera’ya kadar son 60-70 yıllık İslamî edebiyat ortamında yer almış, bu dergilerde yazıp çizmiş, gençlere yol göstermiş, onlara okuma aşısı yapmış bir ağabeydir Erdem Bayazıt.

 İlk şiirini 1958 yılında kaleme alan Erdem Bayazıt, özellikle altmışlı yıllarda, belirgin olarak görünmeye başlayan İslâmcı şiir hareketinin önde gelen temsilcilerinden oldu. Şiir çizgisinin son noktası olan 1998’e kadar yazdığı elli bir şiiriyle… Şiirlerini iki kitapta topladı: Sebeb Ey (1972) ve Risaleler (1987) adını taşıyan bu kitaplarda otuz yedi şiiri yer alır. Daha sonra bu iki kitabı Şiirler başlığı altında toplanarak yayımlandı. Sebeb Ey, Risaleler ve Gelecek Zaman Risaleleri bölüm başlıklarıyla okurla yeniden buluştu(2011). Az ve öz yazdı. Şiirleriyle bir kuşağın sözcüsü oldu, çağa kafa tuttu. “ Birazdan Gün Doğacak” , “Önden Gidenler İçin” , “Güneşçağ Savaşçıları” , “ Diriliş Saati”, “ Sana, Bana Vatanıma Ülkemin İnsanlarına Dair” ,” Savaş Risalesi” adlı şiirleri her mecliste okundu.                                                                               

Erdem Bayazıt, şiire başladığı yıllar göz önünde tutulursa 1960 kuşağı şairlerindendir. 1960 tarihi şiirde Garip şiirinin etkisinin iyice azaldığı ama İkinci Yeni şiirinin etkisinin görüldüğü yıllardır. Şiirde kapalı anlatımın öne çıktığı, soyut ve imgeye dayanan bir anlayışın egemen olduğu bu yıllarda ilk şiirlerini yazan Erdem Bayazıt’ın bu şiir anlayışından etkilendiğini söylemek mümkündür. Ancak İkinci Yeni şiirinin beslendiği düşünce dünyasıyla Erdem Bayazıt’ın hiçbir yakınlığı yoktur. Belki Bayazıt’ın şiir diliyle İkinci Yeni’nin dili ve biçimi bakımından bir benzerlik, bir paralellik kurmak mümkün olabilir.

Şiire özellikle Mehmet Akif, Yahya Kemal gibi şairlerle başlayan, sonrasında Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’un çizgisiyle gelişen ve kendi sanat anlayışını geliştiren Erdem Bayazıt, şiirde kendine has bir şiir evreni inşa eder. Bayazıt, sahip olduğu dünya görüşünü sanatıyla bütünleştirerek içselleştirir. Bu noktada özellikle Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’tan etkilendiği görülür. Özellikle duyuş ve düşünüş bakımından Sezai Karakoç’tan ilham aldığını söylemek yanlış olmaz. Şiire aynı yıllarda başladığı Cahit Zarifoğlu ile Sezai Karakoç arasında bir noktada yer alan bir şiirdir onun şiiri. Ancak Erdem Bayazıt’ın şiirinde imge, şiirin anlam dünyasını ve estetik gücünü gölgeleyen boyutlarda değildir. Zarifoğlu’nun görece kendini okura kapatan şiiri Erdem Beyazıt’ta yoktur. Onun şiiri daha açılımı olan, daha okurla rahat ilişki kuran ama bütün bunlarla beraber yer yer nitelikli bir okuyucuyu karşısında görmek isteyen bir şiirdir.

 Onun şiirinde belirgin olan hususlardan biri de metafizik kavrayıştır. Ancak onun metafizik yönelişi Sezai Karakoç’taki hayatın her yönünü kuşatan kavrayıcılığından uzaktır. Onun şiirinde metafizik, insanı yeniden varoluşun, tarih sahnesine çıkarışın, yerli düşünce ve yerli kültürle beslenişin kaynağı olarak görülür. Yeni bir çağın kuruluşunda sorumluluk üstlenmiş bir anlayışın tepkisel bir duruş şiirinin karakteristik özelliğidir. İlk şiir kitabında, içinde bulunduğu çağa zıt bir duruş dikkati çekerken tabiat unsurları, yalnızlık ve inanç, güçlü ve yoğun imgelerle aktarılır. Bayazıt’ın şiirlerinde imge vardır, ancak bu imgeler soyut imgeler değildir; Bayazıt bu imgeler vasıtası ile tabiata, insana, yaşama ve İslam’a dokunmak ister.

“…Bizim ellerimiz vardı şimdi onlar nerede
Kadife gibi okşardık çocuk yüzlerini şimdi onlar nerede

Şehirde evler olurdu sıcak odaları olurdu evlerin
Sığınacak yatakları olurdu bu bizim yatağımız derdik

Bayram günleri donanırdık su gibi yumuşardı
yüreklerimiz

Camilere dolardık tüm olmaya ererdik
Biz vardık şimdi o biz nerede …”  (Erdem Bayazıt, Şiirler, s.19)

 Bayazıt’ın şiirindeki en temel özelliklerinden birisi de onun tezatlara dayalı bir anlatım sürerek his ve fikirlerini bu zıtlıklar perspektifinde belli bir ahenkle açıklamasında yatar. Şehir daima ve istisnasız biçimde karşısına tabiatı alır; gece sabahı, hayat ölümü kovalar; madde mana ile mukayese edilir. Bu karşıtlık Erdem Bayazıt’ın ilk dönem şiirlerinde sıklıkla görülür. Şehrin karşısına doğayı, modern yaşamın karşısında geleneksel yaşamı, maddenin karşısına manayı yerleştirir.

“Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede

Karanlığı emip emip de gebe kalan

Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan

Herkesin

Veba girmiş bir şehrin hem halkı

Hem seyircisi olduğu bir günde

Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke.

Her damlası bir zafer müjdecisi

Bir posta eri gibi

Yağmur yüzümüze değince

Çıkacağız yola.

Çıkacağız yola

Hesap günü gelince

Yağmur yüzümüze değince

Güneş bir mızrak boyu yükselince.” (Erdem Bayazıt, Şiirler, s.30)

mısraları, sanki şehirlere karşı gönlünde beliren duyguları dışa vurur gibidir. “Mekanik çizgide insanları tüketen ölü şehirler”, aynı zamanda “insanlığımızı da eskitmektedir”. Kafamızda şehir siluetini canlandıran “karanlık sokaklar” ve “betondan yapılmış sağır duvarlı apartmanlar”, yumruklanası objelerdir. Erdem Bayazıt’ın “şehir” kavramı altında tenkit ettiği şey, pozitivist cağın seküler yaklaşımlarıdır

Erdem Bayazıt’ın şiiri; düşünceyle dilin, muhtevayla biçemin iç içe geçtiği, bunların bir arada başarıyla kullanıldığı modern şiire örneklik teşkil edebilecek bir şiirdir. Erdem Bayazıt, kendi öz kültüründen aldığı yerli unsurları, tanıklık ettiği çağın sosyal ve politik meselelerini, modern çağın çelişkilerini ve imanın yeniden diriliş düşüncesini mistik ve metafizik temellere dayandırarak estetik bir doku içerisinde açık ve somut bir üslup ile ustaca işler.

“Su bizim atımızdır deniz hipodrom

Nehrin yatağını öp sen ey savaşçı

Birikinti gölleri geç apartmanları geç kaldırımları

Bir bir ayıkla mezarları.

Güneşçağ öncüleri yolları tuttu dua erleri tuttu

Yüzleri Mekke ülkesi gözleri Medine çeşmesi

Elleri altınçağ mimarı.”(Erdem Bayazıt, Şiirler, s.31)

Bayazıt’ın şiir dilinin kaynağı, inancın bütün boşlukları doldurduğu bir dünyadır. Dolayısı ile onun şiir dili, inancın dünyasından gelen anlamların zuhur ettiği sesler ve işaretlerdir. Hayalini kurduğu ve özlemini çektiği şeyler, “arayış” olarak şiirlerinin arka planında gizlidir. Kurtuluşu, maddeden kaçış ve İslam’a yöneliş olarak telakki eden şair; içinde bulunduğu düzen, çağın insanının yaşadığı kimlik sorunu, kendi medeniyetini unutanlar, sosyal ve ekonomik sorunlar, maddecilik, yanlış modernleşme, makineleşme ve şehirleşme gibi pek çok öge ile sürekli bir hesaplaşma ve mücadele içindedir.

“Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer

Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde

Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz

Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.” (Erdem Bayazıt, Şiirler, s.12)

Bayazıt’ın şiiri fıtri olana bir yöneliştir. Her kim/ne bu fıtri olana karşıysa o da ona karşı bir duruş içindedir. Sonsuz olana, yaradılış hikmetine yürekten bağlıdır çünkü:

“Benim şiirimin temelinde yaratılış hikmeti yer alır. Hep toprağımın insanlarını anlatmaya çalıştım ve kendi yaratılış hikmetini de İslam’da buldum. Hayatın tek boyutlu olmasını asla kabul edemiyorum. Çünkü sonsuz, ölümsüz ve ebedi olana bağlıyım. Ben onu arıyorum. Esas yönüm öbür dünyaya yöneliktir.” (Turna, Erdem Bayazıt ve Şiiri, 2010).

Bayazıt’ın şiirinin kaynağı, inancın oluşturduğu bir dünyadır. Dolayısı ile onun şiiri, inancın dünyasından gelen anlamların ortaya çıktığı bir temele dayanmaktadır. Bu temel gücünü ebedi bir yaşamdan alır. Mısralarını, namaz, mahşer, hesap ve mizan konuları süsler.

Yeryüzü bana mescit kılındı 

Ant verdim, toprak şahit tutuldu 

Her sabah, her öğle, her akşam 

İkindiyle yıkanarak, yatsıyla donanarak…” (Erdem Bayazıt, Şiirler, s.33)

Erdem Bayazıt, geleceğe dair bir muştucu, kendi medeniyetinin gür sesidir; kendi değerlerine ve medeniyetine yabancılaştırılan bir neslin kavgasını ve mücadelesini veren sorumluluk sahibi bir insandır. Benim kuşağım Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu ve Rasim Özdenören’in temsil ettiği bir diriliş mefkûresiyle yetişti. Erdem Bayazıt da içinde yer aldığı bu diriliş mefkûrecileri gibi bu çağın içinden ve onun diliyle yazdı, umudu ve inancı büyüttü. Ebedi âleme göçerken de o inanmışlar çağının sözlerini bu coğrafyanın çocuklarına emanet etti. Sözlerimi noktalarken bugün aramızda olmayan bu güzel insanlara vefa borcumuz olduğunu hatırlatır, hepsine Allah’tan rahmet dilerim.

“… Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü

Çatlayacak yalanın çelik kabuğu

Sizin bahçenizde büyüyecek 

Aşkın ve inancın güneş yüzlü çocuğu” (Erdem Bayazıt, Şiirler, s.14)



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.