Turan

Yazar: on 19 Temmuz 2023

Yedinci doğumuydu ama çocukları dört taneydi. İkinci oğlundan sonraki çocukları yaşamaz olmuştu. Köyde herkes ileri geri konuşmaya başlamış duydukları onu da endişelendirir olmuştu. Kendi kendine söz verdi olur da tekrar hamile kalırsa o çocuğun ismi kız olsun erkek olsun ‘Duran’ -dursun ölmesin diye- yani ‘Turan’ olacaktı. Mevsimler üç kere daha tekrarlandı güz geldi kış bitti bahar geldi yaz bitti. Ve anladı ki tekrar hamile.

Dokuz ay nasıl geçti bilemeden soluk benizli, zayıf, hastalıklı bir çocuk getirdi dünyaya. Komşular felaket senaryoları yazıyorlar ‘çok yaşamaz bu da’ diyorlardı. O yine de kendine verdiği sözü tuttu oğluna ‘Turan’ adını koydu. Adıyla yaşasın, dünya kazığı gibi dursun dünya döndükçe diye düşündü. Ama Turan gittikçe fenalaşıyordu, köy yeriydi kimse doktor hastane ne bilmezdi bile. Eski toprakların söylediği bir şifa yolu vardı onu deneyecekti. Aldı Turan’ı kolunun altına tam kırk eve gitti, kırkından da bir parça bez istedi. Köyün deresinin başında dikti tüm bezleri birbirine. Turan’ı o bezle kundakladı güzelce derede yıkadıktan sonra. Artık içi rahattı. Yapmıştı yapması gerekeni.


Gel zaman git zaman Turan’ın rengi yerine gelmiş hatta gürbüz bir bebek oluvermişti. Daha doğmadan kaderi de belliydi zaten. Turan’ın dedesi ölüm döşeğindeyken, babası, dedesinin başında Kur’an okuyacak birini arayıp durmuştu. Ne yazık ki kimse çıkmamıştı. Son görev olarak gördükleri huzurlu bir ölüm için olması gerektiğini düşündükleri bu ritüeli yerine getirememenin utancı ve vicdan azabıyla yaşamaktaydı zavallı babası. Turan’ın kaderine gelince de camiye gidecek, Kur’an okumayı öğrenecek ve hatta belki hafız olacaktı.


Aradan geçen on seneyle birlikte Turanlar yedi çocuklu bir aileye dönüşmüştü. Turan ilkokulu bitirmiş ortaokula başlamadan önce kaderin ya da babasının kendine biçtiği gömleği giymeye hazırdı. Camiye başladı ya da başlatıldı demek daha doğru olur.


Köyde fakirliğin, beceriksizliğin, yaşama kültürünün kırıntısının dahi olmadığı bir yerde iyi kötü büyümüştü de ilkokulu bitirmişti bitirmesine. Ama asıl zorluk bundan sonra başlayacaktı. Annesinden zerresini görmediği sevgiyi ilkokul öğretmeninden almış olması sevgi depolarını tam anlamıyla doldurduğu anlamına gelmiyordu nihayetinde. Hiç unutmuyordu bir keresinde hasta ve ateşliyken başı ağrıyarak zonkluyordu. Öğretmeni gözlerinin kayışından anlamış olacak ki gelip elini Turan’ın alnına koydu. O da neyi? Ağrı anında geçmişti. Öğretmen ne de kutsal biriydi.


Bir keresinde de haylazlık işte düşüp de kolunu kırmıştı. Babası Turan’ı ayrı bir severdi, içi yandı. Çıkıkçıya gitmeden sıkı sıkı tembihledi canı da acısa ağlamayacaktı. Eğer ağlamazsa ona çok sevdiği ve pek nadir yiyebildiği dutlardan alacaktı. Dahası da vardı. Bu zamana kadar hiç giymediği, lastik yerine giyilen ayakkabı diye bir şey de alacaktı. Çıkıkçıya gittiler Turan’ın gözünden yaşlar döküldü dökülmesine ama ağzından gık çıkmadı. Sonra Turan bir kilo dutunu yedi ve hayatı boyunca bir daha da ağzına sürmedi. Çünkü o kadar çok yemişti ki en sevdiği meyve artık en tiksindiği meyve haline gelmişti. Dut bir şey değil de ayakkabıları öyle fiyakalı öyle fiyakalıydı ki iki ay boyunca baş ucunda onlarla uyudu. Günlerden bir gün halasının oğlu yeni bisikletiyle onlara geldi. Turan bisikleti çok severdi ama şimdiye kadar ayakkabısı bile olmayan birinin bisikleti ancak rüyasında olurdu. Neyse ki halasının oğlu birlikte binmeyi teklif etti. Çocuk yüreğiyle kursağında kalan hevesini, yeni ayakkabılarını giyerek halasının oğluyla bisiklete binerek almaya çalıştı. Bir süre her şey çok keyifli gitti. Rüzgarı saçlarında hissedişi enfesti. Derken bir şeyler ters gitmeye başladı. Köy yolundan sapıp uçuruma doğru ilerlediklerini fark ettiler. Frenler tutmuyordu! Birbirlerine baktılar ve refleks olarak ikisi de ayaklarını var güçleriyle yere bastırdılar. Birkaç metre daha sürüklendi bisiklet ama sonunda durdu. Rahat bir nefes aldılar. Tek sıkıntı Turan’ın aylardır giymeye kıyamadığı ayakkabılarının açılmış olmasıydı. Ağladı. Sadece sessizce ağladı.



“Turan” için 6 Yorum yapılmış

  1. İsmail amedi dedi ki:

    Elinize sağlık
    Eleştireceğim müsadenizle

    Bence Giriş bölümü ile sonuç bölümü arasında bir kopukluk var.
    Hikayenin sonunda bisiklet ve ayakkabı meselesiyle Annenin doğurma ve büyütme amacından uzaklaşılmış.
    İsimlendirme olayının içi de doldurulmalıydı

    • Erkan KADGA dedi ki:

      Ben ise yazıyı beğendim. Sade ve akıcı bir anlatım var. Giriş, gelişme, sonuç bölümü olan ve içinden mutlaka ibret alınan bir yazıdan ziyade hayatın içinden kesilmiş bir parça gibi okudum. Ya da çekilmiş bir kaç fotoğraf gibi. Bana çocukluğumu hatırlattı. İnançlarımı…

    • Kübra Üçüncü Orhan dedi ki:

      Katkılarınız için teşekkür ederim.

  2. Faruk TİTİZ dedi ki:

    Değerli hocam ellerinize emeğinize sağlık. Sade bir anlatım ve güzel bir örüntü ama sonuç kısmı, doğum, büyüme ve babanın hayalinden bayağı bir uzak kalmış. Yine de takdire şayan bir çalışma olmuş

Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.