Ama Hangi Akıl

Yazar: on 26 Mayıs 2020

Akıl bir işlemcidir. Bir kısmı karmaşık ama çoğu basit işlemleri çözer. Çözüm yolları, kullanılan metotlar, baz alınan nüanslar, az ya da çok benzerlik gösterse bile; aynı işlem için ulaşılan milyarlarca farklı sonucun hepsi de doğrudur. Doğrudur çünkü hiç kimse yanlış sonuca varmak için aklını çalıştırmaz. Soru aynı… İşlem çok benzer, az benzer ya da benzemez… Sonuçlar farklı… Ama hepsi doğru.

Akıl bir işlemcidir. Toplar. (mülkiyet, faydacılık, materyalizm, hâkimiyet) Çıkarır. (korku, sembolizm, totemcilik) Çarpar. (şiddet, saldırganlık, savaş, rekabet) Böler. (aşk, kamplaşma, ayrışma, bireyselleşme, taraf belirleme). Bunları olumsuzlamayalım. Gerçekten iyi inceleyecek olursanız eğer aklın (akılcılığın) evriminin bu kuralların içinde açıklandığını göreceksiniz.

İnsan akılı toplamaya, sahip olmaya, biriktirmeye, programlanmıştır. Doyumsuzdur, sınırı yoktur. Marks insan ile ilgili her şeyin temelinde bu yaklaşımı görür.

Akıl çıkarmaya, (çıkan onur, çıkan ahlak, çıkan erdem) olsa bile, geride sadece hayatı bırakmaya endekslidir. (Yaşama içgüdüsü) Korkar, korkularına anlamlar, yeni felsefeler türetir. Sosyologlar – ki çok akıllıdırlar- İlk tapınma yani Allah inancının böyle başladığını iddia ederler.

Akıl çarpmaya, çarpıştırmaya meyillidir. Buna gelişim, büyüme hatta evrim adlarından birini de uygun görebiliriz. Bir çarpışmadan çıkan sonucu yeniden yeni bir sayı ile çarpmaya devam eder.( Her sentez aynı zamanda yeni bir tez olur). Zaten bu bir gereklilik ve zorunlulukta taşır. Akıllı birileri buna determinizm de diyebilir. Büyük küçüğü yutar, ortalık yeşillenir. Orman olur, kanun olur, insan insanın kurdu olur. Ama yanlış anlamayın!… Bu saldırganlık yıkımın değil büyümenin öncüsüdür.!? Zaten akıl küpü Freud de davranışlarımızın temel nedenlerini cinsellikle ile birlikte bu saldırganlıkta bulmamış mıydı?…

Akıl bölmeyi, taraf belirlemeyi, insan anakarasını alt ve özel benzerliklerle parçalara bölmeyi sever. Tümdengelir. Sevgide vardır ama tutku ile aşk besler. Kamplar oluşturur, taraftar olur.

Yukarıdaki yorumlara “Sübjektif değerlendirmeler” diyorsanız eğer “ Tarihi didikleyelim” derim, olmadıysa “Aklı öncelemiş, akılcılığı hayatımıza sokmuş, filozof, sosyolog ve düşünürlerin; insanı, insan davranışlarını değerlendirişlerine bakalım” diye iddialaşırım. Hani olurda aradaki istisnaları mevzu bahis edecek olursanız, o zaman kullananın elinde şekillenen en büyük zırhınızı, yani “ortak akıl” kavramını giyinmek zorunda bırakırsınız beni. Yani düşünürlerin genelinin düşüncesi ile günümüz düşünürlerinin düşünce genelliğini…

Evet. Saadete gelmeyeceğim bugün. Hayır. Uzattıkça uzatmak istiyorum….

İnsanı özgün ve özgür yapan aynı zamanda olabildiğince antipatik (gıcık) ve sıkıcı birine dönüştüre iki sözcük vardır. Sözcüklerin birincisi “ama” ikincisi ise “hangi” dır. Hemen tecrübe edelim.

Evet, çok doğru söylüyorsunuz. Akıl önemli, kesinlikle önemsenmeli “amaaa, hangi akıl?” herkes akıllıca düşünür, herkesin düşündüğü en akıllıca olandır. Kendisini akılsızca düşünmeye programlayan, akılsızca düşünmek için çaba sarf ettiğini söyleyen kimse ile karşılaştınız mı hiç? Aklımca; “aklı ön plana alalım, akıllıca düşünelim” diyen herkes; aslında” benim aklımı, benim düşünce şeklimi ön plana alalım” demek istemektedir. İşte “ama hangi akıl?”ın cevabı burada. Herkese göre “Benim aklım”… Şuan benim yaptığım gibi.!!!!

Herkes akıllıca düşündüğünü iddia eder ama akılcı düşünmediklerini açıkça söyleyenler var. Yani akıllıca düşünmek farklı, akılcı düşünmek ise farklıdır. Akılcı düşünce denen- ki farklı isimler ve izmler kullanılarak adlandırılan- başka bir düşünce tarzına alternatif olan, reddeden, dışlayan, içeren, sınırları kesin ve tam olarak olmasa bile genel hatları çizilen bir akım var. Ve insanların önemli bir kısmı bu düşünce tarzına katılmadığını söylüyor.

Aslında akılcı düşünce tarzının oluşumunu, gelişimini, İslami dönüşümünü uzattıkça uzatarak, bolca ama ve hangiler ile süsleyerek anlatmayı düşünüyordum. Ama (bu ama sanki sempatik oldu) “her konuşmaya Hz. Âdem a.s ile başlamayalım” diyen dostun hatırı ve okuyucularımızın genelinin zaten bildiği konular varsayımı ile vazgeçtim. İslam tarihini, İslam’ın naslarını, kanunlarını, bizzat kur’anı değerlendirirken aklı önceleyelim diyenlerin geneli gerçekte akılcılığın etkisinde kalmış günümüz batı kültür ve medeniyetini önceleyelim demek isteyenlerden oluşuyor. Öncelemek istedikleri ve ortak akıl ismini taktıkları akıl Avrupai akıl ve mantıktır. Tarihi, toplumu, adaleti (ceza- ödül ilişkisinde ceza kavramının tamamen cezalandırıp oyun dışı bırakılmasını), erdemli vicdanı ve bilgiyi ele alırken Avrupai aklı temel doğru kabul ederek işe başlıyorlar. Burada doğru akıl, yanlış akıl tartışmasını yapmayacağım, (bu daha sonraki konu). Çünkü biz farkına varamıyor olsak bile, çoğu şeyin doğruluğuna veya yanlışlığına günümüz dünyasının hükümranlığını yapanların popüler akılı karar vermektedir. Bunu, modernitenin, sadece yaşadığı zamanda yaşamanın en belirgin özelliği olan moda da çok bariz bir şekilde görüyoruz aslında… Dün şapşallığın, bakımsızlığın göstergesi olarak bilinen düşük beden giyinme şekli; akıllılarımız tarafından giyildi diye bugün şıklığın, cazibenin, özgürlük ve rahatlığın göstergesine dönüştü zihinlerde. Biz de olmayabilir. Ama baskın çoğunluk (ortak aklın) o yöne kaydığını gösteriyor. Bu tür yüzlerce örnek verebiliriz.

Daha ağır aşamaya atlayalım. Genel kapsamını hala kabullenmiyorsak bile aslında ana hatları ile akılcı düşünce tarzımızı seküler hümanist düşünce tarzı belirliyor. Sanki materyalizme kayıyoruz ama adına hümanizm diyoruz gibi. Biz sadece kendimize itiraf etmekten korkuyoruz. Aslında bizim için doğru kuralları koyanların kimler olduğu belli ama İslam bizim için artık bir alışkanlık olmuş. Tiryakisiyiz yani. Alışkanlıklarımızı terk edememenin rahatsızlığı ile İslam’ın boynuna bağladığımız bir iple onu biraz hümanizme biraz materyalizme ve rasyonalizme doğru sürüklemek ve arada oluşan kendi düşünce yakınlığımızı gösterip işte akıllıca olan bu demek istiyoruz. Bu akılcı düşünce tarzını benimsemiş akıllılarımız ile konuştuğunuzda örneklemleri gayet uc ve detay noktalardan seçerek işe başlarlar. “Efendim! Bakar mısınız? Millet uzayda geziniyor, biz hala taharet ile uğraşıyoruz.” “ Ekonomide faize takılıp kalmışız.” “Halk peygamberin diye kıla, elbiseye, tapar hale gelmiş” gibi.. Vahye zıt hadis ile şekilciliği referans almış fıkhı bombardımana tutmaya başlarlar haklı olarak… Ama bu sadece başlangıçtır. Sonra “vahiyi” tek geçerler. Ama kısa bir süre sonra doğal haliyle vahiy de akılcı akıllarını tatmin etmemeye başlar. Eh artık vahiye de el atma zamanı gelmiştir o zaman. Sembolizm sakızı ile.. Sembolizm dedikleri elastiki bir şey. Çekildikçe uzuyor, uzadıkça uzuyor mübarek.. Günümüz Avrupai aklına aykırı ne varsa eleniyor. Taharetten başlayan akıllıca düşünce, bir bakıyorsunuz ki “peygamberler hayatındaki tüm mucizeleri yok etmiş, tüm ceza unsurlarını ortadan kaldırmış, çoğu yasağı yok saymıştır. Namaz sadece dua olmuş, duanın etkisi de psikolojik bir etkinin boyutuyla eşdeğere dönüşmüştür. Bu bile yetmeyince kur’an daki aklına aykırı gelen bölümleri tarihsel bulup ortadan kaldırma yöntemine başvurulmuştur. Yeter ki vahy, onların ortak akıl diye isimlendirdikleri akıllarına uygun hale gelsin. Yeter ki akllıca olsun. Vahyi İnkar edenler, beğenmediklerini söyleyenler, vahiyi bu şekilde evirip çevirenlerden daha çok mu zarar veriyor acaba?…

Arada açıklanmaya muhtaç çoğu yeri kaçırıyorum ama uzatırsam eğer uzadıkça uzayacak.. Evet, demiştim ama olmuyormuş…

Akıllı dostlarımız; yeri geldiğinde, haklı olarak, İslam’ın asıl unsur ve düsturlarından uzaklaştırıldığını savunur, yerine bilhassa hadis kullanılarak yeni bir dinin tesis edildiğinden şikâyet ederler. Tesis edilen bu yeni dinin, çoğunlukla mitolojiye, doğa üstüncülüğe, mucizeciliğe, geçmişin uydurmalarına yakın olduğunu ve kur’anla çeliştiğini çok fesih şekillerde açıklarlar. İslam’ın değiştirilmesinden şikâyetçi olan bu dostları, çok kısa bir süre sonra İslam’ın neden değişmediğinden şikâyetçi olanlar olarak bulursanız şaşmayınız.” Efendim zaman değişiyorsa, mekân değişiyorsa, insan değişiyorsa eğer İslam da değişmelidir elbette ki. Ama değişim yan unsurlar ile sabit kalmamalı en temel unsurları bile içine almalıdır” derler. Dedikleri doğru mu, yanlış mı, beni şimdilik ilgilendirmiyor ama gençliklerin de, geçmişlerin de her seferinde “işte mutlak doğru bu” diye iman edip, sonra bir başka doğru ile değiştiren, sonra yine değiştiren ve sonra yine değiştirenlerin anlaması gerekir ki; İslam’ın kesin doğrularını bu kadar sıklıkla değiştirme lüksü yoktur. İslam denen bir din varsa, -adı İslam olmasa bile,- insanlara en iyi düzeni getirdiği iddiasında olan hiçbir düşüncenin bu kadar sıklıkla değişme lüksü olmamalıdır.

Gelelim içimde bir ukde olarak kalmış olan, zamanımız da kimi akılsızların düşmanın elindeki B-52 uçaklarına karşılık masum gençlerimizin eline kaleşnikof silahlar verip savaşa gönderme akılsızlığına düştüğü, düşüncesine. Aklımca zalimin karşısına kaleşnikofla değil, mümkünse bir çakı ile bir meyve bıçağı ile olmadıysa dişiyle, tırnağı ile çıkılmalıdır. Yani zalimin karşısına dikilmiş olmak yeterlidir.(paramparça olup ölse, yenilse bile). Olmaması gereken ise uçak varken, kalleşnikofla, kaleşnikof varken kılıçla, kılıç varken çakı ile savaşma da diretmektir. Artık doğru ve yanlış değerlendirmelerine de geçtik böylece. Peki, B-52 savaş uçaklarına karşı kaleşnikofla savaşmak doğru mu? Burada belki doğru olan ile erdemlice olanı ayırmak lazım. Şahsen ben erdemlice olanı seçiyorum.

Düşmana karşı güç toplamak lazım, ama güç toplayalım derken diz çökmemek te lazım. Aslında bu güç sahibi olmak ve akılcılık arasındaki bağlantının birebir örtüştüğünü düşünenlerden değilim. Evet, “akıllı olalım”, “bilimsellikten uzaklaşmayalım”, “buluşlar yapalım, icat edelim” diyenlerin başka bir dil kullanarak gerçekte “hükmedenler gibi bizde hükmedelim” dedikleri kanaatindeyim. İslam’ı kimi vakit bir holiganın takım tuttuğu gibi tutarlar. Bu yoğun hisler ile “niye benim takımım kümede bile değil”, ya da “şampiyon değil” diye içten içe kendilerini kemirdiklerini ve inanılmaz bir hükmetme duygusuyla akılcılığa sarıldıklarını düşünüyorum. Bu; hükmedenler akıllıdır, öyle ise bizde hükmetmek için akıllı olalım düşüncesinden doğuyor aklımca. Peki, doğru mu? Aklımca tüm hükmedenlerin akıllı olduğu düşüncesi yanlıştır. Tarihte Moğollar, hunlar ve bazı barbar kavimlerin uzun zaman dünya siyasetine yön verdikleri, geniş coğrafyalara yayılan imparatorluklar kurdukları göz önünde bulundurulacaksa eğer, hükmetmek için bazen acımasız olmak bile yeterli olabiliyormuş sonucuna varılabilir. Biraz desise ve oyun bilmek ve bolca yalanla da bayağı yol alına bilir.

Siyası hâkimiyeti kurduktan sonrası daha kolay oluyor. Çünkü artık dünyanın her tarafındaki, her renk ve her dilden insan ile önemli beyinler sana çalışır oluyor, sınırsız kaynaklar ayağının altına seriliyor. Güçlü olan o zaman haklı, akıllı ve hükümdar oluyor.

İslam’ın da hükmetmeyi amaç ve gaye edinmemizi istediği düşüncesin de olanlar olabilir. Hâkimiyeti sadece Allaha bahşederken kur’an, aynı zamanda, fitne kalkıp din sadece Allahın oluncaya kadar savaşma gerekliliğini de vurguluyor. Amaaa -Allahın peygamberimizi de uyardığı gibi,- aklımca, yürümek ile varmak farklı şeylerdir. Rabbimiz bizden, mutlaka varmamızı değil, sadece yürümemizi istiyor. Yol ise bazen dümdüz olabilir, bazen dolambaçlar çizmek zorunda kalInabilir, bazen ağır aksak, bazen hızlı yol alınabilir. Araban varken yürümek elbette ki olmamalı ama araban yok diye de yerinde mıhlanma veya gerisin geri gitme.

Ekonomi de, siyasette, kültürde, askeri ve bilimsel alanlarda, teknoloji de geri kalışımızın asıl nedenini akılcı düşünceye, akla sarılmayışımız da değil, ihtilaflarımızda, uzlaşma bilmeyen kibirli karakterimizde aramalıyız. Akıla sarılmadığı için insanları küçümseyen ile nakle dayanmadığı için insanları tekfir eden arasında çokça fark yok aslında. Sorun gelenekçi ya da yenilikçe olup olmayışımız değildir. Sorun uzlaşı kültüründen uzak oluşumuzdan, tüm aykırı fikirleri lanetleyişimden kaynaklanıyor. İmam şafinin fıkhını uygulayan, hırkayı şerifi ziyaret eden biride pekâlâ bilimsel araştırmalar yapabilir. B-52 uçak fabrikasında çalışabilir.

Erkan KADĞA

21.07.2012



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.