Hz. Peygamber

Yazar: on 15 Haziran 2022

Zeynep AY

Hz Adem’den beri tüm peygamberlerin sığındığı, uğrak yeri olan Kabe artık bir kasvet merkezi haline gelmişti. Allah’a yakın olunması , günahlardan af dilenmesi gereken bu kutsal beldede tam tersi şeyler yapılıyor ve insanları bu maneviyattan uzaklaştırmak adına her türlü faaliyette bulunuluyordu. Belli ki yıllar boyunca gelen buyruklar unutulmuş , Hz İbrahim’in dini haritalardan silinmişti. İnsanlar tahtadan, taştan yontulmuş değersiz varlıkları kutsuyor , önlerinde saygı ile eğilip tanzimde bulunuyorlardı. Adaklar adayıp, kurbanlar kesiyorlardı.


Öyle ki Kabe’nin içi bile bu cansız varlıklar ile doluydu artik. Yeryüzü, kâinat din adına muhteşem bir çöküş yaşamaktaydı. Elbete ki hicaz da bundan nasibini fazlası ile almaktaydı.
İnsanlar sınıflandırılmıştı, kadına ve kölelere zerre miktarınca değer verilmiyordu. Hak , hukuk , adalet kavramları kişinin kendi insiyatifine bırakılmış , evlilik adına her şey unutulmuştu. Kız evladı utanç kaynağıydı. “Sen evinde cariye mi besliyorsun? Haydi öldür onu” deniliyordu. Mekke , Medine şahittir diri diri gömülen günahsız hiçbir şeyden habersiz kız çocuklarına.


Olur ya bir toplumda , bir beldede her ne kadar akla hayale sığmayan olay vuku buluyorsa da örf adet gelenek görenek kavramları arkasına saklanılıyorsa da kendilerini tüm benlikleri ile bu zihniyetten soyutlayan insanlar da vardı elbette.


Mekkede de Kus ibn Saide gibi, Varaka ibn Nevfel gibi, Zeyd ibn Amr gibileri de bulunuyordu. Gönülleri her ne kadar razı gelmese de tek umutları kutsal kitaplarda müjdelenen son nebiyi beklemekti.
Artık kâinat son Resule hasretti. Çöle yağacak yağmur misaliydi O (sav.).


Büyük zorluklar , zor imtihanlar bekliyordu O’nu.
Her türlü acı ile sınanacak sabır ile yontulacaktı adeta. Babasız gelecekti dünyaya . Anne acısını yaşayacaktı çocuk kalbi.


Şefkat dolu dedesi sonrasında amcasını aynı yıl içinde sevgili eşini yoldaşını Hatice’sini kaybedecekti . Hz Fatıma haricinde tüm evlatlarının kaybına şahit olacaktı. Kendi elleri ile toprağa verecekti yavrularını.


Sürgün edilecekti, hakarete maruz kalacaktı, taş yiyecekti seffilerin halden anlamayanların ellerinden. En büyük darbeler akrabalarından gelecekti.


Sanki Allah Teala kuluna ben sana yeterim, ben sana anneden de babadan da önceyim diyordu. onu kendi ile baş başa bırakcaktı.


Elbette bunlar çok az bir kısmı bile değildi Allah Resulünun yüreğine dokunan acıların.
Ne takatı yeter insanın yazmaya nede kelimeler mana kazanır anlatmakla.


Peki nasıl bir yol izledi. Neydi 14 asır sonra bile hala en sevilen insan olmasının sebebi.
Hiç bir yönetici hiç bir kral hiç bir ikon onun kadar sevilmedi sevilmeyecekti de.
Şüphesiz ki denizler mürekkep, gökyüzü kağıt olsa yetmez anlatmaya. Hele ki aciz bir kulun kelime dağarcığı da yetersizdir.


Ama Allah’a and olsun ki Allah Resulü’nün hiç bir mucizesi olmasaydı dahi (ki saymakla bitmez) kâinat var olduğu sürece devam edecek olan adını dilden dile andıracak olan en büyük mucizesi kadınlara ve kız çocuklarına verdiği değerdi. Bu değer ve saygı yeter artardı bile.


Öyle bir toplum düşünün ki, diri diri toprağa gömsün kızları. Ama O kızı Fatıma’sı içeri girdiğinde onun için ayağa kalksın.


Bir toplum düşünün ki kadınlara yer vermezken içeri gelen süt annesine üzerindeki hırkasını yere sersin.


Bir toplum düşünün ki eşlerine cariye gözü ile bakarken O eşinin ağzına yemek versin
Ne kadar da muhtacız ey Nebi, ne kadar da unuttuk seni
Elbette sevilecekti o kadar.

Elbette ki adı zikredilince gözden yaş akacaktı. Değil 14 asır, kâinat var olduğu sürece sevilecek, sayılacak, aşk ile, hasret ile, özlem ile bahsedilecekti .


Selat sana, selam sana olsun ey Nebi.

Zeynep AY



Yorum Yazın

Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.