İnsan Bir Şeydir Herhalde -I-
Yazar: Erkan KADĞA on 2 Mart 2020
şu kızgın sobadan ve üstündeki çaydanlıktan gayr-ı her şey
bakar mısınız!
bilirsiniz ki;
mikroskoptan bakanlar
rengi güzel kuşlar
akvaryumda balıklar çağında doğmuş çocuklar
daha çıt, daha çatır, daha uykusuzlar
“kalp sızlar, göz nemlenir çünkü”
yani rica ediyorum siz her şeyden
masal anlatmayacaksanız eğer
biraz daha sessiz olur musunuz lütfen?
bakın, bu sonbaharın ritminden ruhu titreyen gecenin bile
müziği üşütmüş utançtan
hayatın rutin soğuğunda
“bir insan bir şeydir” derken
“ocağı zevkperest bir ritüelle tüttürmekten
daha iyi bir yemek pişirmeyi becermekten, daha iyi bir şeydir” der gibi
daha büyük bir evden daha büyük
garip bir seçimdi belki yalnız bir ruhun seçimi
bütününden böldüğü dişilik ve erillikten
hatta daha güzel bir gömlekten
bilerek ve isteyerek gülümsemekten
duvarın dibine çömelmiş öksüz tebessüme üzülmekten
daha daha ergen sevmekten
de hadi bakalım, hatta başını alıp hesapsız gitmekten bile
daha büyük bir şeydir” der gibi
iyi bilirsiniz ki;
her şeyi alacak miktarın sınırı boyunca uzanan “eder”
ancak güneşin bir balçıkta batar göründüğün menzile kadar gider
sonrası “değerdir”
hiç üstü kalmayan “zaman” gibi
hala görülen kısa metrajlı renksiz rüyalar
uzaktan göz kırpan seraplar gibi
sadece bunlar kaldıysa cebin, harcamaya değer
iyi bilirsiniz ki;
göze yapışır kara balçık, acıyla beraber
her bir bakışa somurtur
donmuş kurbağalar
zaten her dalı aşılanmış soy ağacının meyvelerinden
yüzün ekşidiği o eşikten sonra
daha fazla acıtamaz hiçbir acı şey
galiba acıdan daha çok acıtıyor “acımak”
belki de sadece “acımak”
maalesef
yani yavrum; sonbaharın bu son günlerinde
bulutlar hasta, fena öksürüyorlar
ağaçlar da hasta, kemoterapi görüyorlar
insanlar hep hasta, hepsi hatta
bakar mısın durmadan ölüyorlar
bulaşıcı ama yine de sarılmak istiyorum hepsine
maalesef
“İnsan Bir Şeydir Herhalde -I-” için 28 Yorum yapılmış
Erdi için cevap yazın
Not: Yorumlar denetimden geçmektedir.
??????
Hiç üstü kalmayan “zaman” gibi ne de güzel anlatmış bu cümle insanın kısacık hayatını kaleminize yüreğinize sağlık Erkan hocam..
Kaleminize ve yüreğinize sağlık üstadım
Ağzına yüreğine sağlık değerli hocam 🙂
Edebi olarak güzel ve seviyeli. Yalnız herkesin bam teline dokunmayabilir. Selamlar
En zor şeydir metafizik gezegeninde dolaşırken sürüler kasabasında anlaşılmamak. Hastaları, hastalıkları nazar etmeye namzet, mikro dünyamızı makro dünyaya çevirme yükünü altına girivermektir, emaneti insan yüklenmiştir hatırlar isek ızdırabı yoğurur, yorar, yorur……
Sevgili dostum, yazıyı okurken sanki Sartre ve Haidegger okuyorum hissi uyandı, günümüzde ki iki ayaklı canlının içindeki kutsal üfürme(Ruh) un beklentilerini ne de güzel dizginlemişsin.
Masal anlatmayacaksanız eğer,
Biraz daha sessiz olur musunuz lütfen?
elinize sağlık efendim.
Elinize sağlık. kelimelere farklı anlamlar giydirilmiş. Ağaçların kemoterapi aldığı gib?.
Erkan hocam insanı yazmaya tahrik ediyorsunuz 🙂
Durmadan ölen insan,
Öldürdükçe bile ölen insan
Hayatı “yasa boğan”
Kandan denizler peyda eden
“Ifsat tanrısı”, umutların celladı…
Hocam, kaleminize, yüreğinize sağlık
Metafor deryasında boğuldum hissine kapıldım bir an…
Saygı ve sevgiyle… ilham ol hep bize…
“ İnsanlar hep hasta, hepsi hatta..
Bakar mısınız durmadan ölüyorlar…
Bulaştırıyorlar ama yine de sarılmak istiyorum hepsine,
Maalesef,”
Tarifi zor olanı resmetmek sanatın içine doğmak gibi, senden bulaşmasını isterdim, ama maalesef ☺️
Yüreğinize sağlık hocam tek kelimeyle muhteşem devamını bekliyoruz…
Hoca yine dükmüşsun eline diline sağlik
Tekrar tekrar okunması gereken,duygu yüklü,derin bir yazı olmuş…Betimlemeleriniz özenle seçilmiş kelimelerden oluşuyor,bu da yazıyı bir hayli farklı kılmış…Emeğinize,yüreğinize,kaleminize sağlık,başarılarınızın devamını dilerim hocam…
Çok güzel bir yazı kelimelere yüklenen anlamlar çok etkileyici. Yüreğinize ve kaleminize sağlık.
Kelimelere hayat vermişsiniz hocam. Kaleminize sağlık ??
Allah bu yolda yar ve yardımcınız olsun ?
Sitedeki siz ve değerli dostların samimi,içten yazı ve şiirlerinizi okudum. Okudukça ve sizlerin güzel simasını hatırladıkça deriiinnnn bir ahhh çekiyorum. Yaşadıklarınız, okuduklarınız ve yazdıklarınız… En sonunda derin bir bunalım ve şunu düşünüyorum insanları özgür bırakmalıyız, özgürce konuşmalı düşünmeli… Katı ve kesin kurallar ile yönlendirme ve zorlamalar(fiziki değil fikirsel)…. Yani keyfimize bakalım Yaşadığımız bölgenin TANRISI elbet bir yol çizecektir. Yaşadığımız tanrının bölgesi ineğe Tap derse yaparız. Şeyhe, cemaate, örgüte vb. Tap derse taparız. Coğrafyamız kader ise bizim düşünce inanç ve görüşümüz diye birşey olamıyormuş. SELAMLAR?
Keyfine bakmak insan denen canlının şıkları arasında olmamalı. Bizler varlık alemi içinde varolduğnun farkında olan tek canlının insan olduğunu görüyoruz. İnsanlar içinde ise varlığının anlamını sorgulayan, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan, bunu daha farklı bir şifre ile çözümleyenlerin olduğunu görüyoruz. Teorisyenler, siyasetçiler, toplum bilimciler, psikologlar, bilim adamları, eğitmenler, akademisler ama en çok sanatçılar… Değerli Hocam, sanatçılar insanın üst formudur sanki… Varlığının farkında olanların en üst versiyonu olmanın elbette bir bedeli vardır. Bu bedel “bunalım” ” kaygı” “somurtkanlık” “uykusuzluk” ve “acı” olsa bile bu durum sana hayatı her saniye hissetme ayrıcalığı tanıyor. Tanıyorsun ve yaşıyorsun… Bunu bir acıma hissi ile görmek biraz tuhaf kaçıyor.
Coğrafyanın insanın kaderi üzerindeki etkisi üzerine bilahare uzun uzun konuşalım..
Çok derin bir yazı.. Etrafımızdaki canlıları adeta motiflemişsiniz. Felsefik teması da çok etkileyici. Yaşadığımız alemin parçalarıyla eksikliğimizi tamamlıyoruz doğaya baktıkça aslında aynaya bakmış oluyoruz ve yansımalar sayesinde düşüncelere dalıyor, hayatın anlamınına mânâ katmaya çabalamaktan kendimizi alıkoyamıyoruz düşünceleri oluşturdu yazınız bende hocam. Emeğinize sağlık..
Elinize yüreğinize ve emeğinize sağlık.
Kaleminize ve yureginize saglik hocam
Ben çok kaliteli buldum bu şiiri gerçekten yürekten tebrik ediyorum. Felsefik anlayışınız edebi yönünüze tesir etmiş. Tabi imgesel eksiklikler tamamlanırsa benim açımdan muazzam bir çalışmaya dönüşür. Yine zevklen okudum. Kaleminize sağlık.
İnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahiddir. Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmündedir.(Lemalar – 206) Dolayısıyla insan ocağını zevkperestçe tutturabilmekten, daha iyi bir yemek yapabilmekten, büyük bir evi olsa da daha büyük bir ev sahibi olmanın peşinde koşmaktan daha büyük bir şeydir.
Evet insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde olduğu için ister istemez bu potansiyel insanda kendini gösterecektir.
İnsan fıtraten mükerrem olduğundan hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir. Hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken ihtiyarsız dalalet başına düşer; hakikat zannederek başına giydiriyor. (Mesnevi-i Nuriye – 249) Bunun tezahürü olarak da -bir bakmışsın -insanlık tarihinde hakikati arayanlar ( kendi menfaatlerini insanların zararında arayanlar hariç) bunu bazen ” emek ve ekmeğin” ( emek ve sermayenin) çatışmasında aramışlar. Bazen de insanı erkeklik ve dişiliğe indirgeme hatasına düşmüşlerdir.
İnsan olan insana hemcinsinin çektiği acılardan pay çıkar. Zulme maruz kalan, acı çeken insan o kadar çok ki; onların acılarının zerresine ortak olmak kendi acılarımızı kaça katlar. Hatta sadece kendi hemcinsini düşünmeyi bırak, bir sonbahar gününde , insana ebed yolculuğunda refakat eden hayvanat ve nebatat arkadaşlarına, onların firak ve ayrılıklarına mahzun olunmaz mı?
Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünki insanın fıtratı medenîdir. Ebna-i cinsini mülahazaya mecburdur. (Hutbe-i Şamiye – 60) Bu hakikati anlayanlar ” yüze yapışmış kara balçık” ile aynı balçıktan yaratılmış olan insan kardeşlerinin selameti için önce güneşin doğduğu tarafta zalimler ile mazlumlar arasında dağlar misalinde setler çekmiş; sonra da batıda güneşin kara bir balçıkta battığını görmüşlerdir. Ya da kara balçıktan Yaratandan geldik; kara balçık a Batırana döneriz, hakikatini hissettirmişlerdir.
Şunu da bilmek gerekir: İhsan-ı İlahîden fazla ihsan, ihsan değildir…(Sözler – 716)
ﻭَ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺍﻟْﻤَﺼِﻴﺮُ Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki: Ey insan! Fenaya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz! Siz fenaya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sahib ve Mâlik-i Hakikî’nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî’nin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz.(Mektubat – 228)
Yüzlerine yapışmış kara balçıktan haberdar olanların alınlarındaki nurun parlaması dileğiyle, vesselam!
Erkan abi merhaba. Siirinizin teferruatina girmeden kısaca söylemem gerekirse, nasıl desem… Siz güzel bir insan, iyi bir okuyucu ve fakat kötü bir sairsiniz. Tıpkı benim gib:)
Son cümlene gönülden katılıyorum.. :))
Hep şiir yaz biz okuyalım. Bakma sen kötü sairsin, diyenlere. Siir bu. Bulaşır, bulaştırır . Yağmur gibi akmış akmış akmışsın. Nehirlerden denizlere.