Tut Elimi

Yazar: Tarih: 10 Haziran 2020

Bir gök kuşağı elvan-ı seba (yedi renk)yla kuşatmış gönlün semasını, her biri rahmete namzet ve işaret yedi renk yan yana gelmiş, gönlün semasını yıldızlar gibi, mum ve kandiller gibi süslüyor bu gece. Renklerin halay çekişi, göğün mumlar gibi bu gök kuşağının etrafını süsleyişi ve sıralanmış yıldızların kuşağımsı sıralanış ve görünüşü cezp ediyor ve insanı alıp götürüyor ötelere… 

Devamı…

Yüce Ahlâk

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Metodolojiler, metodu oldukları bilimin ve usulü oldukları ilmin etiğidirler. Yetkinliğe ulaşmış her b/ilimin bir metodu ve usulü olduğu gibi yetkin bir yaşamak da gelişi güzel değil belli birtakım ilke ve prensipler dairesinde yaşamaktır. Hele ki bir dünya görüşünü sahiplenen, bir davayı iddia ve kimlik edinen kimseler için bu durum daha bir gereklidir. Bir dünya görüşünü sahiplenmek; makro düzeyde ilke ve prensipler edinmek ve yaşamı bu ilke ve prensipler temeline almak demektir. Kim olduğumuz sorusuna “Müslümanız” cevabını veren bizler, kendimizi bir dine nispet etmekteyiz ve bu nedenle dinimizin ilke ve prensiplerinin ne olduğunu bilmemek yahut bu ilke ve prensiplerimizi bilerek ihlal etmek lüksüne sahip değiliz.

Devamı…

Ölümsüzlüğün Adıdır Yazarlık

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Hazıra konucu ve tüketici olan bireylerin geneli oluşturduğu, bu sıradanlığı aşan bireylerinse çok nadir olduğu bir gerçek… Ekseriya insanların ölümlerinden sonra unutulup gitmelerinin altında bu gerçek yatar: Sıradan bir yaşam, hazıra konuş ve tüketicilik… Elbette burada yazının ölümsüz bir belge olarak yazarı zamanlar üstü bir canlılığa kavuşturan misyonunu anımsamaktayız.

Devamı…

Dişil Putlar

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Yüreğim!
Sesinde akan suların hışırtısı gibi ruhu okşayan nefasetin yanı sıra görkemli bir şelalenin heybetine benzer abidevî bir üslupla sana yazmak isterdim. Ne ki, bunun için nebevî bir ilham, edebî bir deha, eşrefi ellere ait mahir parmaklar, aramızda bir kıvılcım çakmak üzere renkli bir kelebek gibi yahut naif bir yusufçuk gibi bir süreliğine yüzümüze konan şanlı ve ışıltılı bakışlardan mahrumuz şimdilerde… Dahası kartal suratlı cümbüşler, baykuş gözlü hilkat garibeleriyle çevrelenmişken; şeker gibi tatlı bir tebessümden, bahçemin ve hayatımın güneşinden, sevgi dolu kolların kucaklayıcı sıcaklığından, iki büyülü çırağ gibi etrafı aydınlatan dostane şirin gözlerden, zarif giysiler arasında tecelli eden sevgilinin içten, samimi bakışları ile büyülü sesi gözden ve kulaktan uzakken, içimdeki yalnızlığı, çiseleyen yağmur tanelerini yutan inci taşların arasına atıp ayağımla ezmek isterken nasıl yakalamamı beklersin o üslubu?

Devamı…

Yazmak

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Sancılı bir süreçtir yazmak. Acıtan tecrübelerin, çekilen cefaların, hayıflatan fırsatların, sarsan baskıların anımsanması, tescillenmesi, belgelenmesi, ölümsüzleştirilmedir bir bakıma. Sahici bir şahitliktir belki de âfakâ ve enfüse: Gören, okuyan, ölçüp biçen, değerlendiren, muhasebe yapan ve zapturapt altına alan sorumluluk sahibi bir şahitlik, duyarlı ve bilinçli bir gözlem/gözetim, kendi ve çevre üzerine.

Devamı…

Son Taş

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

“Yaşam her şeye rağmen ölüme karşı sesli bir haykırış, aşikâr bir tehdittir. Anlamlı ve verimli geçirilen her bir gün, hayat mancınığından ölümün üzerine fırlatılan devasa bir taş ve gerçekleştirilen her bir erdem ölümün kalbine sıkılan bir kurşun ve yaratılan her bir eser ölümün cenazesi üzerinde dikilen ve yükselen devrilmez bir çınardır.” 

Devamı…

Kopuş ve İnleyiş

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Hayat acıydı; ruhlar âleminden ayrılıp bu kirli dünyaya gelirken ilk yaptığı ağlamak olmuş, etrafını da hıçkırıklarla selamlamıştı. Çünkü o kutsal bir âlemden, melekûtî bir diyardan, Tanrı’ya yakın bir makamdan yeryüzüne, acının ve ıstırabın kucağına düşmüştü. Tıpkı babası Âdem gibi… Sanki çekeceği çileleri öngören bilge biriydi ve başına geleceklere peşinen isyan ediyordu. Çevresini yoklarken yarı karanlıkta hareket eden bazı siluetlerden başka henüz bir şey görmüyordu. Derken yıkandı, sarındı, koklandı ve her daim boğazında kılçık gibi duracak olan kesik hıçkırıklarla yatırıldı. 

Devamı…

Akıl-Vahiy İlişkisi

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Felsefe, din ve bilim ancak aklın faal olduğu bir zeminde söz söyler; kuramlarını mantığa, akla veya zihinsel bir temele dayandırırlar. Aklın mevcut olmadığı bir zeminde felsefe, din ve bilimden bahsetmek mümkün değildir. Aklın veya zihnin çalıştırılmadığı ya da çalıştırılmasına izin verilmediği, düşünmenin özgür olmadığı dönemlerde sadece insanlık yerinde saymakla kalmamış, bunun yanında birçok filozof, peygamber ve bilim insanı eziyet ve işkence görmüş, sürgün yaşamış ve öldürülmüştür. (Ömrünün son dönemlerini düşüncelerinden dolayı zindanda geçiren İbn-i Rüşt ve acımasızca öldürülen Zekeriya, Yahya ve Hallac gibi). Bu trajedi örneklerini gerek beşeri yazıtlarda gerekse de ilahi vahiylerde bolca okuyoruz. Zihinsel engelli bir insanın hiçbir dini ve akli sorumluluğu olmadığı gibi gerek beşeri gerekse ilahi yasalarda bırakın engelli olanı, akli olgunluğa erişmemiş bireylerin bile tüm yaptıklarının bir şekilde meşru görülmesi akli bir zeminin bütün zamanlardaki dini ve felsefi sistemlerin vazgeçilmez alt yapısını teşkil ettiği sonucuna bizi götürmektedir.

Devamı…

Ateş

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

Her taraf zifiri karanlık… Koyu karanlık perde perde varlıkları örttüğünden her şey suskun ve cansız… İnsanlık ne önünü görebiliyor, ne kıblelerine yönelebiliyor. Renklere de amadırlar. Yeryüzündeki bütün cazibeler karanlıklara gömülmüş, görünmez ve yekdiğerinden seçilemez durumda: Ne yemyeşil ovalar ne görkemli dağlar ne masmavi sular ne tebessüm eden varlıklar ne de envai çeşit nimetler doyasıya temaşa edilebiliyor.

Devamı…

Din Nedir?

Yazar: Tarih: 26 Mayıs 2020

 “Dünyada tek bir yol vardır, o da doğruluktur.”En eski toplumlardan günümüze kadar insan her zaman dini bir karaktere bürünme gereğini hissetmiştir. Diğer bir ifadeyle insan her daim dini bir kimlik taşımıştır. Dinsel düşünüş ve dinsel faaliyet insanın hiçbir dönem kaçamadığı ya da soyutlanmadığı bir özellik olarak beşeri gayretlerde var olmuştur.İnsanın din ve dini sembol türeten bir varlık olmasının altında birçok sebep bulunabilir. Ama onların başında, içinde yaşadığı görkemli kâinatın sırlarla dolu olması, elinin ulaşamadığı uzaklıkların bulunması ve hiçbir zaman tamamıyla netleştiremediği gaybi olaylarla çevrelendiğini fark etmesidir. Yine insanın, bilinmedik bir yerlerden gelen ve iç yüzlerini çözemediği kimi olağanüstü hadiselerle karşılaşması, çaresi olmayan ölüm ve hastalık gibi iradesini alt eden gaybi bir idarenin varlığını sezmesi ve kendisine biçilen kısa ömründe tekâmül merdivenini bir an önce tırmanmak istemesi, onu mutlak kudretin kaynağına dönük çabalara itmiştir.

Devamı…